Yedinci
Küba seyahatimin yazı teması “değişim” olsun diye düşündüm dönüş yolunda.
Beraber geldiğim, adaya ilk defa gelen dokuz Küba dostum, Küba Sosyalizminin
nasıl işlediği gibi derin konulardan, Rom’la yapılacak yaratıcı kokteyl çeşitlerine
kadar çok geniş bir yelpazeyi tartışıp yaşarken, Küba’yı, yıllardır yaşadığımız
Türkiye coğrafyasının değerleriyle anlamlandırmaya, kafalarında bir yerlere yerleştirmeye
çalışırken, ben Küba’daki değişimleri, 2003’den beri tanışık olduğum sokakları,
evleri, insanların ve yaşamlarının nasıl değiştiğini gözlemeye gayret
gösterdim. Bu değişimleri ve hiç değişmemiş bazı şeyleri gezinin kronolojik
sırasına göre not almaya çalıştım. .
Paris-Havana
uçağı yedi yıldır olduğu gibi tıka basa doluydu. Air France, mümkün olsa ayakta
bile yolcu götürecek. Havana’ya vardığımızda, Jose Marti Uluslararası
HavaLimanı’nın “İnen Uçaklar” panelinde uçak sayısı beşi gösteriyordu.
İndiğimiz saatlerde ki bu rakam geçmişe göre daha fazlaydı. Güzel, demek ki
turizmde işler yolunda gidiyordu. Pasaport kontrolü ve bagajların hemen
çıkışındaki döviz gişelerinin ve çalışanların sayısı da artmıştı bu da iyi
birşeydi. Havalimanının dışında taksi için turistleri yönlendiren görevliler,
bizim gibi kalabalık gruplar için minibüs taksi ayarlamaya çalışıyordu. Bunlar
her yıl gittikçe daha da iyiye giden değişimlerdi.
Son
üç yıldır Havana’da, 3-yıldızlı küçük temiz bir otelde kalıyoruz. Otelin
kahvaltı menüsüne yoğurt eklenmiş ve sallama dahi olsa poşet çay ikramı var.
Ama Küba’nın sert ve lezzetli kahvesi varken kim çay içmek ister ki! Küba’daki
pansiyonculuk sistemine dahil olan evlerde kaldığımızda da ev sahiplerimizin
bizlere poşet çay ikram ettiklerini gördük. Gelen arkadaşlarım yanlarında
getirdikleri çaylar yerine bunları denediler.
Sabah otelden çıkıp Malekon boyunca yürürken, sahildeki küçük stadyumda spor yapan gençler görüyoruz. İki kişi boks antremanı yapıyor, çift kale maç yapanlar, koşanlar, beyzbol oynayanlar... Spor, Küba insanının günlük hayatında var, toplum sağlığı açısından özendiriliyor. Ulusal spor olan Beyzbolun yanında, futbolun da artık çok daha fazla yaygın olduğunu görüyorum. Gençler bizi çağırıyor futbol için ama selam edip geçiyoruz. Yıllar önce Birgün adına gazeteci olarak geldiğimde, Avrupalı gazeteciler ile bir takım kurup oynama gafletinde bulunduk. Bizi evire çevire yenmişler, üstüne de bira ısmarlatmışlardı...
Değişmeyen
güzel şeylerin başlarında Meliha Cohiba otelinin karşısındaki Jazz Bar’da sahne
alan Diakara Jazz grubu geliyor. 10 CUC (yaklaşık 20 tl) giriş ücreti olan bu
mekanda Oscar Valdez ve Diakara’yı dinleyebiliyorsunuz, üstelik 10 CUC tutarı kadar
içecek alarak. (1 Mohito = 2.5 CUC). 23:00’de sahne alan Diakara’yı izlemek ve
dinlemek için 22:00’de oralarda olmak yeterli.
Değişmeyen
bir diğer konu Küba’lı kadınların ve erkeklerin kendine olan özgüvenleri.
Güzellik olgusu kültüre, coğrafyaya, alışkanlıklar ve yaşam biçimine göre
değişiyor galiba. Küba insanının kendine özgü güzellik anlayışları ile gelişmiş
özgüvenleri birleşince, yıllardır değişmeyen hızlı sosyalleşme ve çevrelerine
karşı hızlı uyum gösterme davranışlarının hiç değişmeden aynı kaldığını
söyleyebilirim. Kadınlar yine beğendikleri bir erkek olduğunda bunu çekinmeden
gösteriyorlar, erkekler de, özellikle gençler kendilerine daha çok bakmaya
başlamışlar, hatta kadınlardan bile daha
çok.
Mesela
Klasik Amerikan Arabaları, kendileri kadar klasik bir başka hiç değişmeyen Küba
gerçeği. Hala çok iyi durumda olmaları, Küba gibi yıllardır zamana ve 50 yıllık
ABD ablukasına meydan okurcasına dirençli olmaları, sahiplerinin göz bebeği
olarak işlerine devam etmeleri yanında, değişen şey, artık sahiplerinin bu araçları küçük birer
işletme gibi kendi hesaplarına taksi olarak kullanabilmeleri gerçeği. Küba’da
benzin, Venezuella’nın desteğiyle yaklaşık 1.5 CUC. (3TL) klasik araba
sahipleri de normal taksicilik ve günlük/saatilik kiralama yaparak hem
masraflarını çıkarmayı hem de ek gelir elde etmeye çalışıyorlar.
Havana’nın
bir diğer değişmezi, Eski Havana’da bulunan “Almacenes San José”. Burası eskiden
antrepo olarak kullanılan kocaman bir alanken, Kübalı sanatçı ve hediyelik eşya
üreticilerinin eserlerini satabilmeleri için yeniden düzenlenmiş ve ortaya Havana’nın
önemli resim ve hediyelik eşya pazarlarından biri çıkmış. Bence Küba seyahati boyunca
hediyelik eşya olarak ne alsam diye düşünmeye gerek yok. Son gün Havana’dan
ayrılmadan önce 2-3 saatinizi buraya ayırmanızı öneririm. Çeşit çeşit mıknatıslar,
ahşap işleri, puro aksesuarı, müzik aleti, biblo, takı’nın yanında, resim, puro
ve rom alabileceğiniz, gerektiğinde para bozdurabileceğiniz yerler mevcut. Yalnız
unutulmaması gereken çok önemli birşey var, satın alınan resimler için, sanatçı
ile beraber giderek kayıt bürosuna kayıtlarının yaptırılması gerekiyor.
Yıllar
içinde sayıları artan sokak pizacılarını yine heryerde görmek mümkün. Saçtan
yapılmış, iki katlı, derme çatma küçük
fırınların içinde, alt sırada közlenmiş kömür, üst sırada ise tek porsiyonluk
pişen peynirli pizzalar, Küba’nın en güzel atıştırmalık öğle yemekleri, üstelik
sadece 0,5 CUC (1 TL). Artık pizza çeşitleri artmış ve yerel kültüre uyan
değişik tadlar görmek mümkün. Ama alışkın olmayanlar için peynirden şaşmamak en iyisi.
Trinidad’daki
Ancon Plajı’da değişmeyenler arasında. Zaten değişmesi de gerekmiyor. Bence
burası Küba’nın en özel yerlerinden biri. Öncelikle Varadero gibi turistlerin
yoğun olduğu bir kumsal değil, çok tesis yok, upuzun plajda herkese yer var.
Gittiğimiz Cumartesi günü yine cümbür cemaat gelen Küba’lı ailelerle birlikte
kumsalı paylaştık. Herkesin özgürce dinlendiği, eğlendiği ama kimsenin kimseyi
rahatsız etmediği, bakışlarla süzmediği, gölge parasının alınmadığı, asla
dönmek istemeyeceğiniz bir ortam. Güneş batarken açılan romun ve yakılan bir
puronun tadı bambaşka. Bir diğer değişmeyen şey de, güneş battıktan sonra
kumsalı hemen terketmek gerekliliği. Sivrisinek baskınından korunmanın en iyi
yolu, ya hemen taksilere atlayıp oradan uzaklaşmak ya da uzun kollu kıyafetleri
yanınızda hazır bulundurmak.
Havana’da
yıllardır azalmaya yüz tutan “politik panolar”ın sayısı aynı eğilimde azalmaya devam
ediyor. 2003’de ilk gittiğimizde gördüğümüz, ABD’yi oldukça sert eleştiren
panolar artık yok. Sadece “Beşli”ye ait panolar var. Havana’nın merkezi
yerlerinde ise neredeyse bunlardan da hiç yok. Havana’nın aksine kırsalda ve
yol boyunca daha çok pano görebilirsiniz. Fidel ve Che’nin sözlerini,
resimlerini buralarda daha çok görmek mümkün. Politik, eğitim ve eğlence amaçlı
duvar boyama sayısında da artış var. Her duvar da çeşit çeşit grafitiler. İlk
öğretim okullarında ki duvar boyamaları, bunları yapan öğrencilerin içinde ki
renkleri, coşkuyu, sevinci anlatırcasına cıvıl cıvıl.
Neşeli
insanlar, temiz, sağlıklı, pırıl pırıl giyinmiş okul çocukları, çalışan,
dilenen hiç bir çocuğun olmaması, “Bir Dolar” isteyen yada “Amigo Taxi” diyerek
el sallayan insanların sayısının kırsala doğru gittikçe azalıyor olması
Küba’nın değişmeyenlerinden.
Değişen göç yasası ile Küba’lıların ülke dışına çıkışları,
yurt dışında çalışmaları ve ailelerine para göndermelerinde kolaylıklar
sağlandı. Küçük işletmelerin varolması özendirildi, herkesin küçükte olsa
kendine ait toprağını daha çok ekip biçmesi teşvik edildi. Bunun en hızlı
yansıması da sokaklarda görülüyor. “Domates-Biber-Patlıcan” diye bağırmasa da,
el arabaları ile sebze ve meyve satanların sayısı her geçen yıl artıyor. Bütün
bu değişimler Küba Komünist Partisinin son kongresinde alınan kararların,
güncel hayata etkileri. Açıkçası en somut değişikliği, Havana’daki Amerikan
Çıkarlar Ofisi’nin önündeki uzun kuyrukta gördüm. Daha önceki ada
ziyaretlerimin aksine bu defa ki kalabalık daha fazlaydı. Bu değişimin bir
diğer etkisini , Havana- Trinidad otobüsündeki rehberimizin söylediklerinde
hissettim. İngilizce öğretmenliğinden mezun olan Moris, turizm sektöründe
çalışmaya karar verdiğini, bir çok Küba’lı gibi yeni göç yasası ve imkanlar el
verirse yurt dışında bir süre çalışmayı ve ailesine daha çok para göndermeyi
düşündüğünü söyledi. Ülkesini sevdiğini, asla terketmeyi düşünmediğini ama yeni
doğacak bebeğine ve ailesine de daha iyi imkanlar sunmak istediğini saklamadı.
Önümüzdeki yıllarda daha çok Küba’lı Expat(yurt dışında yaşayan ve ülkesine
para gönderen lejyoner profesyoneller) göreceğiz gibime geliyor.
Vinales’de ki Tütün işçisi Gerardo’da yaşlanmıyor.
Ellilerinde tek tel beyaz yok saçlarında. Babası yetmişlerinde arka bahçede
akşam için domuz kesiyor. İşini bitirip yanımıza geldiğinde yakıyor bir puro ve
vücut dili ile sohbet ediyoruz.
Küba, özlediğimiz ve özendiğimiz “başka bir dünyanın ve insanın
var olabileceği” mücadelesine ve hayatta kalma direncine saygıyla destek
verdiğimiz bir ülke. Bir çok gidenin, “biz başaramadık ama onlar inatla ve
inançla direniyorlar, başarsınlar!...” dediği, kafa yorduğu bir ülke. Küba’yı,
özellikle mücadelesini anlamak kolay değil. Küba’yı sadece “Sosyalizm”i
anlamaya çalışarak, oradaki yaşamı Sosyalizm’e, Sosyalizm’i de Küba’yla
özdeşleştirmek de doğru değil.
Gerçek olan, Küba kendi güncel ve tarihi şartları içinde,
Sosyalist geçmişini ve karekterinin eksenini kaydırmadan, eşitlikten, dayanışma
ruhundan vazgeçmeden, bir yaşam ve varolma mücadelesi veriyor. Kararları halk
alıyor, deniyor, uyguluyor, öğreniyor,
başarılı da oluyor. Başarılı olmadığı pratikler varsa ısrar etmiyor,
yeniden sorguluyor. Bu mücadeleyi ve dönüşümü, devrimi yapan nesil ile,
devrimden sonra doğanlar kollektif bir şekilde birbirini anlayarak yapıyor.
Tohum
serptik Küba’ya, Yeni tohumlar getirdik ülkemize. Zamanın yavaş ama mutlulukla
ilerlediği Küba’da neredeyse hiç yaşlanmayan dostlarımızı yeniden gördük.
Değişerek, değişmemesi gerekenlerin koruma mücadelesini
veren Küba’ya bin selam olsun!
Cuba Si!
Fotoğraflar : Melek Uzunoğulları, Perit Tokmak
Kahve Molası
1 yorum:
Tesekkürler Cüneyt cok net dille gelismeleri aktarmissin, emegine saglik.
Dostlukla
Yorum Gönder