15 Mar 2013

Nasıl Sosyalizm bu!

 




Yedinci Küba seyahatimin yazı teması “değişim” olsun diye düşündüm dönüş yolunda. Beraber geldiğim, adaya ilk defa gelen dokuz Küba dostum, Küba Sosyalizminin nasıl işlediği gibi derin konulardan, Rom’la yapılacak yaratıcı kokteyl çeşitlerine kadar çok geniş bir yelpazeyi tartışıp yaşarken, Küba’yı, yıllardır yaşadığımız Türkiye coğrafyasının değerleriyle anlamlandırmaya, kafalarında bir yerlere yerleştirmeye çalışırken, ben Küba’daki değişimleri, 2003’den beri tanışık olduğum sokakları, evleri, insanların ve yaşamlarının nasıl değiştiğini gözlemeye gayret gösterdim. Bu değişimleri ve hiç değişmemiş bazı şeyleri gezinin kronolojik sırasına göre not almaya çalıştım. .

Paris-Havana uçağı yedi yıldır olduğu gibi tıka basa doluydu. Air France, mümkün olsa ayakta bile yolcu götürecek. Havana’ya vardığımızda, Jose Marti Uluslararası HavaLimanı’nın “İnen Uçaklar” panelinde uçak sayısı beşi gösteriyordu. İndiğimiz saatlerde ki bu rakam geçmişe göre daha fazlaydı. Güzel, demek ki turizmde işler yolunda gidiyordu. Pasaport kontrolü ve bagajların hemen çıkışındaki döviz gişelerinin ve çalışanların sayısı da artmıştı bu da iyi birşeydi. Havalimanının dışında taksi için turistleri yönlendiren görevliler, bizim gibi kalabalık gruplar için minibüs taksi ayarlamaya çalışıyordu. Bunlar her yıl gittikçe daha da iyiye giden değişimlerdi.

Son üç yıldır Havana’da, 3-yıldızlı küçük temiz bir otelde kalıyoruz. Otelin kahvaltı menüsüne yoğurt eklenmiş ve sallama dahi olsa poşet çay ikramı var. Ama Küba’nın sert ve lezzetli kahvesi varken kim çay içmek ister ki! Küba’daki pansiyonculuk sistemine dahil olan evlerde kaldığımızda da ev sahiplerimizin bizlere poşet çay ikram ettiklerini gördük. Gelen arkadaşlarım yanlarında getirdikleri çaylar yerine bunları denediler.

Sabah otelden çıkıp Malekon boyunca yürürken, sahildeki küçük stadyumda spor yapan gençler görüyoruz. İki kişi boks antremanı yapıyor, çift kale maç yapanlar, koşanlar, beyzbol oynayanlar... Spor, Küba insanının günlük hayatında var, toplum sağlığı açısından özendiriliyor. Ulusal spor olan Beyzbolun yanında, futbolun da artık çok daha fazla yaygın olduğunu görüyorum. Gençler bizi çağırıyor futbol için ama selam edip geçiyoruz. Yıllar önce Birgün adına gazeteci olarak geldiğimde, Avrupalı gazeteciler ile bir takım kurup oynama gafletinde bulunduk. Bizi evire çevire yenmişler, üstüne de bira ısmarlatmışlardı...

Değişmeyen güzel şeylerin başlarında Meliha Cohiba otelinin karşısındaki Jazz Bar’da sahne alan Diakara Jazz grubu geliyor. 10 CUC (yaklaşık 20 tl) giriş ücreti olan bu mekanda Oscar Valdez ve Diakara’yı dinleyebiliyorsunuz, üstelik 10 CUC tutarı kadar içecek alarak. (1 Mohito = 2.5 CUC). 23:00’de sahne alan Diakara’yı izlemek ve dinlemek için 22:00’de oralarda olmak yeterli.

Değişmeyen bir diğer konu Küba’lı kadınların ve erkeklerin kendine olan özgüvenleri. Güzellik olgusu kültüre, coğrafyaya, alışkanlıklar ve yaşam biçimine göre değişiyor galiba. Küba insanının kendine özgü güzellik anlayışları ile gelişmiş özgüvenleri birleşince, yıllardır değişmeyen hızlı sosyalleşme ve çevrelerine karşı hızlı uyum gösterme davranışlarının hiç değişmeden aynı kaldığını söyleyebilirim. Kadınlar yine beğendikleri bir erkek olduğunda bunu çekinmeden gösteriyorlar, erkekler de, özellikle gençler kendilerine daha çok bakmaya başlamışlar,  hatta kadınlardan bile daha çok.  

Mesela Klasik Amerikan Arabaları, kendileri kadar klasik bir başka hiç değişmeyen Küba gerçeği. Hala çok iyi durumda olmaları, Küba gibi yıllardır zamana ve 50 yıllık ABD ablukasına meydan okurcasına dirençli olmaları, sahiplerinin göz bebeği olarak işlerine devam etmeleri yanında, değişen şey,  artık sahiplerinin bu araçları küçük birer işletme gibi kendi hesaplarına taksi olarak kullanabilmeleri gerçeği. Küba’da benzin, Venezuella’nın desteğiyle yaklaşık 1.5 CUC. (3TL) klasik araba sahipleri de normal taksicilik ve günlük/saatilik kiralama yaparak hem masraflarını çıkarmayı hem de ek gelir elde etmeye çalışıyorlar.

Havana’nın bir diğer değişmezi, Eski Havana’da bulunan “Almacenes San José”. Burası eskiden antrepo olarak kullanılan kocaman bir alanken, Kübalı sanatçı ve hediyelik eşya üreticilerinin eserlerini satabilmeleri için yeniden düzenlenmiş ve ortaya Havana’nın önemli resim ve hediyelik eşya pazarlarından biri çıkmış. Bence Küba seyahati boyunca hediyelik eşya olarak ne alsam diye düşünmeye gerek yok. Son gün Havana’dan ayrılmadan önce 2-3 saatinizi buraya ayırmanızı öneririm. Çeşit çeşit mıknatıslar, ahşap işleri, puro aksesuarı, müzik aleti, biblo, takı’nın yanında, resim, puro ve rom alabileceğiniz, gerektiğinde para bozdurabileceğiniz yerler mevcut. Yalnız unutulmaması gereken çok önemli birşey var, satın alınan resimler için, sanatçı ile beraber giderek kayıt bürosuna kayıtlarının yaptırılması gerekiyor.

Yıllar içinde sayıları artan sokak pizacılarını yine heryerde görmek mümkün. Saçtan yapılmış, iki katlı, derme çatma  küçük fırınların içinde, alt sırada közlenmiş kömür, üst sırada ise tek porsiyonluk pişen peynirli pizzalar, Küba’nın en güzel atıştırmalık öğle yemekleri, üstelik sadece 0,5 CUC (1 TL). Artık pizza çeşitleri artmış ve yerel kültüre uyan değişik tadlar görmek mümkün. Ama alışkın olmayanlar  için peynirden şaşmamak en iyisi.

Trinidad’daki Ancon Plajı’da değişmeyenler arasında. Zaten değişmesi de gerekmiyor. Bence burası Küba’nın en özel yerlerinden biri. Öncelikle Varadero gibi turistlerin yoğun olduğu bir kumsal değil, çok tesis yok, upuzun plajda herkese yer var. Gittiğimiz Cumartesi günü yine cümbür cemaat gelen Küba’lı ailelerle birlikte kumsalı paylaştık. Herkesin özgürce dinlendiği, eğlendiği ama kimsenin kimseyi rahatsız etmediği, bakışlarla süzmediği, gölge parasının alınmadığı, asla dönmek istemeyeceğiniz bir ortam. Güneş batarken açılan romun ve yakılan bir puronun tadı bambaşka. Bir diğer değişmeyen şey de, güneş battıktan sonra kumsalı hemen terketmek gerekliliği. Sivrisinek baskınından korunmanın en iyi yolu, ya hemen taksilere atlayıp oradan uzaklaşmak ya da uzun kollu kıyafetleri yanınızda hazır bulundurmak.

Havana’da yıllardır azalmaya yüz tutan “politik panolar”ın sayısı aynı eğilimde azalmaya devam ediyor. 2003’de ilk gittiğimizde gördüğümüz, ABD’yi oldukça sert eleştiren panolar artık yok. Sadece “Beşli”ye ait panolar var. Havana’nın merkezi yerlerinde ise neredeyse bunlardan da hiç yok. Havana’nın aksine kırsalda ve yol boyunca daha çok pano görebilirsiniz. Fidel ve Che’nin sözlerini, resimlerini buralarda daha çok görmek mümkün. Politik, eğitim ve eğlence amaçlı duvar boyama sayısında da artış var. Her duvar da çeşit çeşit grafitiler. İlk öğretim okullarında ki duvar boyamaları, bunları yapan öğrencilerin içinde ki renkleri, coşkuyu, sevinci anlatırcasına cıvıl cıvıl.

Neşeli insanlar, temiz, sağlıklı, pırıl pırıl giyinmiş okul çocukları, çalışan, dilenen hiç bir çocuğun olmaması, “Bir Dolar” isteyen yada “Amigo Taxi” diyerek el sallayan insanların sayısının kırsala doğru gittikçe azalıyor olması Küba’nın değişmeyenlerinden.

Değişen göç yasası ile Küba’lıların ülke dışına çıkışları, yurt dışında çalışmaları ve ailelerine para göndermelerinde kolaylıklar sağlandı. Küçük işletmelerin varolması özendirildi, herkesin küçükte olsa kendine ait toprağını daha çok ekip biçmesi teşvik edildi. Bunun en hızlı yansıması da sokaklarda görülüyor. “Domates-Biber-Patlıcan” diye bağırmasa da, el arabaları ile sebze ve meyve satanların sayısı her geçen yıl artıyor. Bütün bu değişimler Küba Komünist Partisinin son kongresinde alınan kararların, güncel hayata etkileri. Açıkçası en somut değişikliği, Havana’daki Amerikan Çıkarlar Ofisi’nin önündeki uzun kuyrukta gördüm. Daha önceki ada ziyaretlerimin aksine bu defa ki kalabalık daha fazlaydı. Bu değişimin bir diğer etkisini , Havana- Trinidad otobüsündeki rehberimizin söylediklerinde hissettim. İngilizce öğretmenliğinden mezun olan Moris, turizm sektöründe çalışmaya karar verdiğini, bir çok Küba’lı gibi yeni göç yasası ve imkanlar el verirse yurt dışında bir süre çalışmayı ve ailesine daha çok para göndermeyi düşündüğünü söyledi. Ülkesini sevdiğini, asla terketmeyi düşünmediğini ama yeni doğacak bebeğine ve ailesine de daha iyi imkanlar sunmak istediğini saklamadı. Önümüzdeki yıllarda daha çok Küba’lı Expat(yurt dışında yaşayan ve ülkesine para gönderen lejyoner profesyoneller) göreceğiz gibime geliyor.

Vinales’de ki Tütün işçisi Gerardo’da yaşlanmıyor. Ellilerinde tek tel beyaz yok saçlarında. Babası yetmişlerinde arka bahçede akşam için domuz kesiyor. İşini bitirip yanımıza geldiğinde yakıyor bir puro ve vücut dili ile sohbet ediyoruz.

Küba, özlediğimiz ve özendiğimiz “başka bir dünyanın ve insanın var olabileceği” mücadelesine ve hayatta kalma direncine saygıyla destek verdiğimiz bir ülke. Bir çok gidenin, “biz başaramadık ama onlar inatla ve inançla direniyorlar, başarsınlar!...” dediği, kafa yorduğu bir ülke. Küba’yı, özellikle mücadelesini anlamak kolay değil. Küba’yı sadece “Sosyalizm”i anlamaya çalışarak, oradaki yaşamı Sosyalizm’e, Sosyalizm’i de Küba’yla özdeşleştirmek de doğru değil.

Gerçek olan, Küba kendi güncel ve tarihi şartları içinde, Sosyalist geçmişini ve karekterinin eksenini kaydırmadan, eşitlikten, dayanışma ruhundan vazgeçmeden, bir yaşam ve varolma mücadelesi veriyor. Kararları halk alıyor, deniyor, uyguluyor, öğreniyor,  başarılı da oluyor. Başarılı olmadığı pratikler varsa ısrar etmiyor, yeniden sorguluyor. Bu mücadeleyi ve dönüşümü, devrimi yapan nesil ile, devrimden sonra doğanlar kollektif bir şekilde birbirini anlayarak yapıyor.

Tohum serptik Küba’ya, Yeni tohumlar getirdik ülkemize. Zamanın yavaş ama mutlulukla ilerlediği Küba’da neredeyse hiç yaşlanmayan dostlarımızı yeniden gördük.

Değişerek, değişmemesi gerekenlerin koruma mücadelesini veren Küba’ya bin selam olsun!

Cuba Si!

Fotoğraflar : Melek Uzunoğulları, Perit Tokmak

Kahve Molası

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Tesekkürler Cüneyt cok net dille gelismeleri aktarmissin, emegine saglik.
Dostlukla