Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Oca 2009

Roma’da Filistin’i Savunmak




Geçtiğimiz haftasonu, 17 Ocak 2009’da bir iş gezisi için Roma’daydım. Zaman darlığından, şehri görmek için yalnızca iki üç saatim vardı. Bindiğim metrodan, rastlantısal olarak, Colosseum’da indim. Burası neresi derseniz, hani Gladyatör filmi vardı ya, Russell Crowe’un filmde en son dövüştüğü mekan, işte orası. Kısa zamanda ne görsem kârdır deyip, son hızla gezmeye başlamışken, ileride polislerin yanar döner sinyallerini görüp irkildim.

Cadde kesilmiş, polis barikatları kurulmuş. Bir bekleyiş var!

Ortam ilgimi çekti. Zamanımın kısıtlı olması yüzünden önce tereddüt ettim, ama merakımı yenemeyip göz atmak istedim. Alana vardım. Bir süre sonra uzaktan yaklaşan grubu görünce anladım ki, İsrail’in Gazze işgalini protesto adına, İtalyan Komünist Partisi’nin düzenlediği bir mitingin tam ortasındayım. Türkiye’de az çok miting tecrübesi olan birisi için diyebilirim ki, son derece organize bir topluluktu.

Farklı dinlerin (Müslümanların, Katoliklerin vb.) ve ateistlerin, farklı renklerin (Siyah, beyaz, uzakdoğulu, arap vb.) temsil edildiği, her dilden sloganın atıldığı olağanüstü bir mitingdi.

Ağırlıklı olarak Filistin bayrakları olsa da, başka milletlerin bayrakları da görünüyordu. Yanımda ülkemin bayrağı olmadığına çok üzüldüm.

Üstellik “Barış ve Adalet için ABD Yurttaşları (U.S. Citizens for Peace & Justice)” adlı organizasyonu temsil eden ABD vatandaşları da katılmışlardı.
http://www.peaceandjustice.it/

Miting boyunca, tekbir getiren Müslümanlar, İngilizce slogan atan ABD’li barış girişimcileri ve İtalyan Komünistleri yan yana, her dilde bu insanlık vahşetini kınadılar. Kimse bayrak yakmadı, polis kimseyi kovalamadı ama herkes çarpıcı simgeler ve pankartlarla mesajlarını veriyordu. Herkes orada sonuna kadar barış için taraftardı. Bunu sonuna kadar haykırdılar ve gösterdiler.

Ama;

Güzel ülkemdeki Filistin’e destek veren İsrail karşıtı mitinglerde ve söylemlerde genelde yalnızca “din kardeşliği” ve “müslümanlık” öne çıktı. Roma’daysa herkesi kucaklayan bir mitinge tanıklık ettim. Tabii ki Roma’dakine benzer mitingler de yapıldı, ama her topluluk kendi açısından yaklaştı, “ortak ses” olamadık.

Roma’da ortak olduğum miting bir insanlık ayıbına karşı insanların sokakta dahi olsa, nasıl birleşebileceğinin bence en güzel örneğiydi.

30 Kas 2004

Filistin Aslanı Yasser Arafat

Mohammed Abdel-Raouf Arafat As Qudwa al-Hussaeini, Filistinli bir ailenin çocuğu olarak Kahire’de, 1929’da doğdu. Annesinin ölümünün ardından, Küdüs’deki amcasının yanına gönderildiğinde henüz beş yaşındaydı ve İngiliz kurallarıyla tanışmıştı; askerler bir gece yarısı evlerini basmış, evdekileri dövmüş ve bütün eşyaları paramparça etmişlerdi. Dört sene sonra Kahire’ye geri döndü. İngiliz ve Yahudilere karşı savaşan Filistin örgütlerine silah kaçakçılığı yaptığındaysa onyedi yaşındaydı.
Ondokuz yaşında, Gaza’da Arap-İsrail savaşında yer aldı. Savaşın sonunda kurulan İsrail Devleti onu umutsuzluğa düşürmüştü. Texas Üniversitesi’ne yaptığı başvuru kabul edildi ve eğitimine başladı. Fakat, “Bağımsız Filistin” hayalinden hiç vazgeçmedi. Bu yüzden Kahire Üniversitesi’ne, mühendislik eğitimi almak üzere geri döndü, ancak çoğu zamanını Filistin öğrenci birliği lideri olarak harcadı.

1956’da mezun olduktan sonra, Kuveyt’de çalışmaya başladı; kalan boş zamanını ise siyasi çalışmalara ayırıyordu. 1958’de, İsrail’e karşı silahlı mücadeleyi destekleyen, Al-Fatah’i kurdu; 1964’te de Kuveyt’i terkedip, bütün zamanını devrimci faaliyetlere harcamak ve Al-Fatah’in çalışmalarını organize etmek için, Ürdün’e geçti. Aynı yıl, Arap ülkelerinin desteğiyle, bağımsız Filistin için çalışan birçok gurubu birleştiren Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu.

FKÖ, Al-Fatah’ın aksine, Arap ülkelerinin kontrolünde, “pasif” ve “silahsız” bir siyaset yürütülmesi taraftarıydı; 1967’deki Altı-Gün savaşında Arap’ların İsrail’e bir defa daha yenilmesiyle, Al-Fatah, FKÖ’nün içindeki en güçlü grup olarak öne çıktı; Arafat FKÖ başkanlığına seçildi.

FKÖ, artık Arap ülkelerinin kontrolündeki Filistinlileri sessiz tutmak için kurulmuş “kukla” bir örgüt değil, bağımsız Filistini savunan, Ürdün’de faaliyet gösteren bir organizasyon halini aldı. Fakat Ürdün Kralı Hüseyin, İsrail’den gelen saldırılara dayanamayıp, FKÖ’nü ülkeden gönderdi. Bunun üzerine, Arafat örgütü önce Lübnan’a, oradan da Tunus’a taşıdı.

FKÖ Lübnan’dan çıkarıldığında, zor zamanlar yaşandı. Birinci “intifada”, protesto, başladığında, daha da güçlenen Arafat, bütün dünyanın dikkatini Filistin sorununa yeniden çekmeyi başarmıştı. Birleşmiş Milletler’de özel bir oturumda yaptığı konuşmada, radikal bir politika değişikliği yaparak, “Ortadoğu krizinde, Filistin, İsrail ve bütün komşuların barış ve güvenlik içinde yaşama hakkı olduğunu” savundu.

İsrail’le başlayan barış görüşmeleri, 1990’daki I. Körfez savaşında tıkandı ama, 1993’de Yitzhak Rabin dönemindeki görüşmeler tamamlandığında, presipler üzerinde anlaşma yapılmıştı.

1994’de, Ortadoğu barışına yaptıkları katkılarından dolayı Nobel Barış ödülünü, Yitzhak Rabin ve Shimon Peres’le paylaşarak aldı, Aynı yıl, 27 sene ayrı kaldığı Gaza’ya geri döndü.

Arafat, 1996’da, Filistin’de yapılan seçimlerde başkan seçildi. Fakat bölgedeki diğer Arap rejimleri gibi, Arafat yönetimi de demokratik olmak yerine daha totaliter bir yönetim tarzını benimsemişti.

İsrail’de, sağcı Benjamin Netanyahu’nun 1996’da iktidara gelmesiyle görüşmeler yavaşladı; hiç bir zaman da eskisi gibi olamadı.

Şaron döneminde, karargâhı olan Ramallah’dan çıkmasına izin verilmedi. Yıllardır sürdürdüğü varolma savaşında, düşmanın eşitsiz gücü karşısında ayakta kalabilmek için yaptıklarına rağmen, Filistinlilere karşı uygulanan “devlet terörü”, Arafat için bile çıldırtıcıydı. Son yıllarda tek tek, ustaca öldürülen diğer liderler için birşey yapamadı.

Arafat’ın hayatı, sürekli, bir ülkeden diğerine, Filistin davasını anlatmak ve destek bulmak için seyahatlerle geçti. Hep gizlilik içinde yaşadı ve bu gizlilik içinde Suha Tawil’le evlendi. İsrail’in sayısız saldırısından ve Libya çölüne düşen uçağından sağ olarak kurtulabildi.

1970’lerde KGB adına çalıştığı ve FKÖ’nün kuruluş sürecinde oradan destek aldığı iddiaları, çok sonra ortaya atıldı.

O, kimsenin toprağını istemedi; Araplarda az görülen bir direnişle, yıllar boyu halkını ve bağımsız Filistin’i düşündü; emperyalist olmadı. Eğer ayağa kalkacak gücü olsaydı, okyanusun ötesinden kalkıp gelmiş eşkiyayla, Irak’ta savaştığını da görebilecektik.

O’nu, Birleşmiş Milletler’de konuşma şansı yakaladığı bir günün ardından, Rauf Denktaş’la aralarında geçen bir diyalogda söylediği şu sözlerle hatırlayacağım: “Senin arkanda kocaman bir Türkiye var, benimse öldüğümde gömüleceğim bir toprağım bile yok!”

Yolun açık olsun Filistin Aslanı…

Kaynaklar:
http://nobelprize.org/peace/laureates/1994/arafat-bio.html
http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Terrorism/arafatkgb.html