“Biri bizi gözetliyor” her ne kadar popülar kültürün ve kapitalizmin sundugu, insanlarin da gönüllü olarak “ürün” oldugu bir yarisma programi olsa da yazinin konusu bu degil ama benzer bir konu…
Uzun bir süredir sayisal (digital) platformda izliyor, gözetleniyoruz. Söyleki;
• Calistigimiz bankamiz, bütün gelir/gider hareketlerine göre bize fazladan ne satabilirimin derdinde
• Alisveris yaptigimiz market neyi ne zaman aldigimizi biliyor, yine bize indirim adi altinda fazladan ne satarimin derdinde
• Sosyal Medya da attigimiz her adim hem sosyal medya sirketinin kendisi hem de devlet tarafindan adim adim izleniyor.
Asagida, yazinin odaklandigi bölüm, son madde ile daha cok ilgili.
Sosyal Medya kullaniminda esas sudur; Facebook, Twitter, Instagram vb. ne kadar platform varsa ücretsizdir. Peki bu degirmenin suyu nereden geliyor?
Reklam verenlerden!...
Reklam verenler ne icin para veriyor?
Bizlerin kullanirken biraktigi izlerin (begeniler, yorumlar, paylasilan fotograflar, gidelen yerler, dinlenen müzikler, ustelik siyasi tercihlerimiz bile..) degerlendirilip kendilerine satilmasi icin!...
Yani kuralin özü su, “Eger kullandiginiz bir ürün icin ödeme yapmiyorsaniz, ürünün kendisi siz olursunuz”
Bu oyunda 3+1 oyuncu var. Sosyal Medya platformu, Reklam verenler ve birseyler satmaya calisanlar, Kullanicilar ayni zamanda ürünün kendisi olan bizler ve tabii ki Devlet.
Reklam verenler, simdilik bizim kisisel bilgilerimizi alamiyor, en azindan kagit üzerinde böyle. Bizlerin sadece davranislarimiz, kulturel ve siyasi egilimlerimiz, nelerden hoslandigimiz vb bilgilerimiz paylasiliyor bu reklamcilarla. Ama ya devlet!
Orasi biraz daha karisik. Söyle ki; herhangi bir sebeple bir devlet, bu sosyal medya sirketlerine gidip, resmi olarak bizlerin yaptigi paylasimlara dayanarak kisisel bilgilerimizi isteyebiliyor ve bundan sonra bunlari alip almamasi hukuki bir sürec.
1 Ekim 2020’de yeni sosyal medya yasasi yürürlülüge girdi. Medya sirketlerinin temsilcilik bulundurmasindan, alacaklari cezalara kadar 9-10 maddelik bir liste var. Benim daha cok ilgilendigim konu bu yasa ile birlikte kullanıcıların, suç teşkil eden paylaşımların sahipleriyle mücadele etmenin kolaylastigini söyleyen maddesi. Söyleki, bu sayede mağdur olan kişi, avantajlı bir konuma gelmiş gibi oluyor. Her ne kadar sosyal medya şirketlerine getirilen yükümlülükler ağır olsa da birçok kesim tarafından bu adımların, siber suçla mücadele konusunda atılması gerektiğini düşünüyor.
Burada anahtar kelime suc ve suclu! Siber suc tanimi icine girmeyen ama bireyin elestirme veya muhalif oldugu bir konuda fikrini beyan etmek icin yaptigi bir eylem de suc kapsamina girdiginde bu durumun yaratacagi olumsuz etki zinciri… Sosyal medya sirketinin yayini yapan kisinin bilgilerini adli makamlara iletmesinden, icerigin kaldirilmasina veya yasaklanmasina kadar giden bir surec var.
Yasa, bir yandan bireylerin nefret söylemlerinden korunmasını, sosyal medyada irkci propaganda ve suçların engellenmesini sağlayacak hukuki çerçeve saglayabilir, diğer yandan düşünce özgürlüğüne sansür getirmeyi de oldukca kolaylastirir.
Türkiye’de ki yasa, 2017’de Almanya’da cikan ve dünya da ilk olan yasayi örnek aliyor. Pek çok çevre tarafından övülen Alman yasasi dünya çapında ilk olması itibarıyla, alt yapı ve örnek teşkil ediyor ama bazi riskler de barindiriyor.
(1) Sirketlere sorunlu içeriği silme özgürlüğü tanındığından, kimileri devletle sorun yaşamamak adına temel hak ve özgürlükler kapsamına giren, ancak "sorunlu" olabilecek içerikleri de hemen silebilir duruma geliyor
(2) Ikinci büyük risk ise Alman yasasi sadece Türkiye tarafindan örnek alinmiyor, Singapur, Hindistan, Malezya, Brezilya gibi ülkeler de yasaya yoğun ilgi gösteriyor. Almanya’nın düşünce özgürlüğü, temel insan hakları ve hukuk devleti normları yüksek bir ülke oldugu dusunuldugunde, otokratik rejimlerin Almanya’daki yasayı referans göstererek kötüye kullanma riski de var. Suç tanımının sınırlarının kesin ve net çizilmediği ülkelerde sosyal medya yasasının sansüre veya muhalif sesleri susturmaya yönelik kullanılabilecegi ortada. Yasayı model alan bazı ülkelerde örneğin suç tanımının kesin ve net olmamasi, yoruma açık kalmasıyla düşünce özgürlüğünün kisitlanabilecegi düsünülebilir.
Sonuc olarak, suç tanımının sınırlarının net çizilmesi gerektigi gibi, bir devlet dairesinin yani bağımlı bir yapının kurularak denetimin de ona birakilmamasi gerekiyor. Aksi taktirde bu yasa bireysel haklarin korunmasi gibi naif bir cizgiden saparak, tamamen muhalif görüsleri baskilayan bir baska araca dönüsebilir.
23 Eki 2020
Herkes bizi gözetliyor…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder