ABD'nin stratejik hedefleri ve taktik ölçütlerine
baktığımızda, emperyal politik araçlarının başarı ve başarısızlık kriterlerinin
geçmişe göre değiştiğini; bölgesel ve küresel gelişmelerin de ABD'nin bu
politikalarını önemli ölçüde değiştirebildiğini görürüz.
Bu hedef ve ölçütlere Venezuela özelinde, karşılaştırmalı
olarak bakınca, 1980'lerden 1998'e kadar, Perez ve Caldera döneminde, artan
miktarda neoliberal uygulamalar varken, 1999-2012'lerde, Chavez döneminde,
yükselen ulusalcı, popülist uygulamalar görülür.
Birinci dönemde, ABD'nin politikaları, onu temsil eden yerel iktidarlar
tarafından başarı ile uygulanmıştı. Özellikle 1990'larda, Latin Amerika'da,
Wasington, IMF, Dünya Bankası el elele vererek, en etkin sektörlerdeki yaklaşık
5000 kamu kurumunu özelleştirdi. Doğal kaynaklar, enerji, finans, ticaret,
ulaşım ve telekom başlıca özelleştirmedeki sektörler olarak öne çıkıyor. Bu
politikalar 50 yıllık ekonomik ve sosyal politikaları altüst etti ve bütün
kıtada rejim değişiklikleri ile birlikte ulusal, sol, popülist uygulamaların
yükselmesini tetikledi.
Wasington'un uygulamalarının çerçevesi, bölgedeki
kaynaklar, işbirlikçiler ve direnişin şiddetine göre bir çok mücadele alanından
oluşuyor. Wasington, bir bölge üstünde plan yapmadan önce askeri ve ekonomik
yardımları bir arada kullanarak direniş nesnesini bastırmayı, destekleyen
unsurları da beslemeyi öngörür. Ufak krizler çıkartıp, olabildiğince bunları da
kontrol ederek politikalarının uygulanmasını denetlemeye gayret eder. Emperyal
propoganda, politik destek vermeye söz vermiş medya yoluyla desteklenir.
Eğer tahakküm kurulacak rejim, Chavez dönemindeki gibi
sosyalist karekterde veya en azından ABD karşıtı ise, uygulamaların başlıkları
şu şekilde olur:
* Rejimi destekleyenlerin satın alınması,
* Rejim karşıtı medya, parti, işletme ve sendikaların
finansal olarak desteklenmesi veya fiilen organize edilmesi,
* Rejime gönülsüz olan askeri personelin darbe yapmasına
destek olmak,
* Petrol, enerji gibi çalışmadığı zaman ülkeyi çok
zora düşürecek sektördeki işçilerin satın alınması,
* Referandum gibi kanuni mekanizmaları finans yoluyla
destekleyerek, ülkenin seçilmiş demokratik liderlerini indirmeye çalışmak,
* Sivil Toplumu istikrarsızlaştırmaya çalışmak için
paramiliter güçlere destek vermek veya organize etmek,
* Seçimleri istikrarsızlaştırmak için hükümet dışı
sivil toplum örgütlerini desteklemek,
* Bölgedeki diğer komşularla bir arada politik
istikrarsızlık çıkartacak girişimlerde bulunmak,
* Komşu ülkelerde, askeri üsler kurarak tehdit
oluşturmak.
Bu uygulamalar zaman zaman aynı hedef için kombine bir
şekilde uygulandı. Örneğin Nisan 2013 seçimlerinde, Capriles’in seçim
kampanyası desteklenirken, seçim sonrasında ülkeyi istikrarsızlaştırmaya
çalışan grupların şiddet yanlısı hareketleri de desteklendi. Seçimler sonrası,
ABD Dış İşleri bakanı Kerry, diplomatik ilişkileri yeniden canlandırmaya
çalışırken bir yandan da, ABD’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Samanta
Power’ın, Venezuela’ya daha şiddetli yaptırımlar kullanılmasını öneren
çıkışlarını destekledi.
ABD-Venezuella ilişkilerindeki bu uygulamalar,
emperyal politikaları yeniden uygulamaya sokmak için bir ülkenin iç işlerine
karışılırken, aynı zamanda normal ilişkilerin bile inşa edilmesini nasıl da
olumsuz etkilediğini gösteriyor.
ABD’nin Venezuela’daki sosyalist rejimi
istikrarsızlaştırmadaki başarısızlığının bir diğer sebebi, o dönemlerde Irak, Afganistan, Pakistan,
Somali ve Libya’daki savaşlar oldu. O savaşlar ABD’yi o kadar meşgul etti ki,
bir dünya gücü olsa da, aynı anda birden fazla istikrarsızlaştırma savaşını
götüremedi!
Yine bu dönemlerde, dünyadaki piyasa koşullarının
değişmesi, enerji fiyatlarının artması, ABD’deki ekonominin düşüşü, Asya’daki
yükselen ekonomik koşullar, fırsatlar, ABD’nin emperyalist müdehalede
kullandığı ekonomi silahının şiddetini kaybetmesine yol açtı.
Bununla beraber, bölgedeki politik güçte kaymalar,
popüler-ulusal politikaların yükselmesi, ABD’nin özellikle Venezuella’da karşı
politikaları üretmesini ve desteklemesini engelledi. Bölgedeki en yakın
müttefiki olan Kolombia’yı kullanarak “sınır gerginliği” çıkarmanın ötesine
geçip, eskiden yaptığı gibi birleşik askeri harekat yapmaya cesaret edemedi.
Emperyalizm ve rejimi yıkmaya yönelik politikalar
tersine işleyip, Venezuela’nın
neo-liberal sonrası sosyalist bir rejime evrilmesine yardımcı oldu. Bu süreç
hala geçmiş kapitalist tecrübelerinden farklı ve daha ilerde bir işleyiş
sürecinde. ABD hala Venezuella petrolünün en büyük alıcısı.
ABD’nin Latin Amerika ile emperyal ilişkileri, Kıta
içindeki sınıf ilişkilerinin değişmesine koşut değişti. Bugünlerde ABD’nin
finans ve askeri elitleri hala kıtaya sert politikalar uygulanmasının tarafında
duruyor. Ama bu kümenin içinde ABD’nin reel üretim yapan grupları yer almıyor.
Özellikle bu grubun içindekiler, ABD’deki üretimin Uzak Asya’ya kaymasından
sonra, Latin Amerika’daki her türlü ekonomik ve askeri emperyal politikaya
direnç gösterir oldular. Buna rağmen ABD’deki emperyal elitler, 1970’lerdeki
yöntemlerle Venezuella şeçimlerinde Chavez karşıtı Capriles’i açık açık
desteklediler.
Şimdilik, dünyanın geri kalanı, Latin Amerika’da
eskisi gibi gerçekleşecek, ABD destekli bir askeri darbeye şiddetle karşı
çıkacaktır. Bunun başında Rusya, Çin gibi Asya’daki ekeonomik ve askeri güçler
olacaktır. Fakat Venezuella buna ne kadar dayanabilir? Ekonomisi büyük ölçüde
petrole dayanan ve daha fazla, farklı değerli yeraltı ve üstü ürünleri olmayan
Venezuella zorlanabilir. Çin’le yapılan ticarete bakıldığında, hammadde
gönderip, karşılığında bitmiş ürün alan bir ekonomi, uzun vadede ABD’nin gizli
gizli yürüteceği ekonomik saldırıyı göğüslemekte zorlanabilir.
Eğer geçmiş 50 yıldan ders çıkartırsak, emperyalizm farklı
politik stratejilere bürünerek saldırısına devam eder ve hiç bir zaman politik,
ekonomik ve askeri olarak ele geçirme arzusunu sonlandırmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder