23 Kas 2013

EMPERYALİZM - ANTİ EMPERYALİZM'E KARŞI: ABD - Venezuela İlişkileri





ABD'nin stratejik hedefleri ve taktik ölçütlerine baktığımızda, emperyal politik araçlarının başarı ve başarısızlık kriterlerinin geçmişe göre değiştiğini; bölgesel ve küresel gelişmelerin de ABD'nin bu politikalarını önemli ölçüde değiştirebildiğini görürüz. 

Bu hedef ve ölçütlere Venezuela özelinde, karşılaştırmalı olarak bakınca, 1980'lerden 1998'e kadar, Perez ve Caldera döneminde, artan miktarda neoliberal uygulamalar varken, 1999-2012'lerde, Chavez döneminde, yükselen ulusalcı, popülist uygulamalar görülür.

Birinci dönemde, ABD'nin politikaları, onu temsil eden yerel iktidarlar tarafından başarı ile uygulanmıştı. Özellikle 1990'larda, Latin Amerika'da, Wasington, IMF, Dünya Bankası el elele vererek, en etkin sektörlerdeki yaklaşık 5000 kamu kurumunu özelleştirdi. Doğal kaynaklar, enerji, finans, ticaret, ulaşım ve telekom başlıca özelleştirmedeki sektörler olarak öne çıkıyor. Bu politikalar 50 yıllık ekonomik ve sosyal politikaları altüst etti ve bütün kıtada rejim değişiklikleri ile birlikte ulusal, sol, popülist uygulamaların yükselmesini tetikledi. 

Wasington'un uygulamalarının çerçevesi, bölgedeki kaynaklar, işbirlikçiler ve direnişin şiddetine göre bir çok mücadele alanından oluşuyor. Wasington, bir bölge üstünde plan yapmadan önce askeri ve ekonomik yardımları bir arada kullanarak direniş nesnesini bastırmayı, destekleyen unsurları da beslemeyi öngörür. Ufak krizler çıkartıp, olabildiğince bunları da kontrol ederek politikalarının uygulanmasını denetlemeye gayret eder. Emperyal propoganda, politik destek vermeye söz vermiş medya yoluyla desteklenir. 

Eğer tahakküm kurulacak rejim, Chavez dönemindeki gibi sosyalist karekterde veya en azından ABD karşıtı ise, uygulamaların başlıkları şu şekilde olur:

* Rejimi destekleyenlerin satın alınması,
* Rejim karşıtı medya, parti, işletme ve sendikaların finansal olarak desteklenmesi veya fiilen organize edilmesi,
* Rejime gönülsüz olan askeri personelin darbe yapmasına destek olmak,
* Petrol, enerji gibi çalışmadığı zaman ülkeyi çok zora düşürecek sektördeki işçilerin satın alınması,
* Referandum gibi kanuni mekanizmaları finans yoluyla destekleyerek, ülkenin seçilmiş demokratik liderlerini indirmeye çalışmak,
* Sivil Toplumu istikrarsızlaştırmaya çalışmak için paramiliter güçlere destek vermek veya organize etmek,
* Seçimleri istikrarsızlaştırmak için hükümet dışı sivil toplum örgütlerini desteklemek,
* Bölgedeki diğer komşularla bir arada politik istikrarsızlık çıkartacak girişimlerde bulunmak,
* Komşu ülkelerde, askeri üsler kurarak tehdit oluşturmak.

Bu uygulamalar zaman zaman aynı hedef için kombine bir şekilde uygulandı. Örneğin Nisan 2013 seçimlerinde, Capriles’in seçim kampanyası desteklenirken, seçim sonrasında ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan grupların şiddet yanlısı hareketleri de desteklendi. Seçimler sonrası, ABD Dış İşleri bakanı Kerry, diplomatik ilişkileri yeniden canlandırmaya çalışırken bir yandan da, ABD’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Samanta Power’ın, Venezuela’ya daha şiddetli yaptırımlar kullanılmasını öneren çıkışlarını destekledi. 

ABD-Venezuella ilişkilerindeki bu uygulamalar, emperyal politikaları yeniden uygulamaya sokmak için bir ülkenin iç işlerine karışılırken, aynı zamanda normal ilişkilerin bile inşa edilmesini nasıl da olumsuz etkilediğini gösteriyor. 

ABD’nin Venezuela’daki sosyalist rejimi istikrarsızlaştırmadaki başarısızlığının bir diğer sebebi, o dönemlerde Irak, Afganistan, Pakistan, Somali ve Libya’daki savaşlar oldu. O savaşlar ABD’yi o kadar meşgul etti ki, bir dünya gücü olsa da, aynı anda birden fazla istikrarsızlaştırma savaşını götüremedi!


Yine bu dönemlerde, dünyadaki piyasa koşullarının değişmesi, enerji fiyatlarının artması, ABD’deki ekonominin düşüşü, Asya’daki yükselen ekonomik koşullar, fırsatlar, ABD’nin emperyalist müdehalede kullandığı ekonomi silahının şiddetini kaybetmesine yol açtı.

Bununla beraber, bölgedeki politik güçte kaymalar, popüler-ulusal politikaların yükselmesi, ABD’nin özellikle Venezuella’da karşı politikaları üretmesini ve desteklemesini engelledi. Bölgedeki en yakın müttefiki olan Kolombia’yı kullanarak “sınır gerginliği” çıkarmanın ötesine geçip, eskiden yaptığı gibi birleşik askeri harekat yapmaya cesaret edemedi. 

Emperyalizm ve rejimi yıkmaya yönelik politikalar tersine işleyip, Venezuela’nın neo-liberal sonrası sosyalist bir rejime evrilmesine yardımcı oldu. Bu süreç hala geçmiş kapitalist tecrübelerinden farklı ve daha ilerde bir işleyiş sürecinde. ABD hala Venezuella petrolünün en büyük alıcısı. 

ABD’nin Latin Amerika ile emperyal ilişkileri, Kıta içindeki sınıf ilişkilerinin değişmesine koşut değişti. Bugünlerde ABD’nin finans ve askeri elitleri hala kıtaya sert politikalar uygulanmasının tarafında duruyor. Ama bu kümenin içinde ABD’nin reel üretim yapan grupları yer almıyor. Özellikle bu grubun içindekiler, ABD’deki üretimin Uzak Asya’ya kaymasından sonra, Latin Amerika’daki her türlü ekonomik ve askeri emperyal politikaya direnç gösterir oldular. Buna rağmen ABD’deki emperyal elitler, 1970’lerdeki yöntemlerle Venezuella şeçimlerinde Chavez karşıtı Capriles’i açık açık desteklediler. 

Şimdilik, dünyanın geri kalanı, Latin Amerika’da eskisi gibi gerçekleşecek, ABD destekli bir askeri darbeye şiddetle karşı çıkacaktır. Bunun başında Rusya, Çin gibi Asya’daki ekeonomik ve askeri güçler olacaktır. Fakat Venezuella buna ne kadar dayanabilir? Ekonomisi büyük ölçüde petrole dayanan ve daha fazla, farklı değerli yeraltı ve üstü ürünleri olmayan Venezuella zorlanabilir. Çin’le yapılan ticarete bakıldığında, hammadde gönderip, karşılığında bitmiş ürün alan bir ekonomi, uzun vadede ABD’nin gizli gizli yürüteceği ekonomik saldırıyı göğüslemekte zorlanabilir. 

Eğer geçmiş 50 yıldan ders çıkartırsak, emperyalizm farklı politik stratejilere bürünerek saldırısına devam eder ve hiç bir zaman politik, ekonomik ve askeri olarak ele geçirme arzusunu sonlandırmaz.

Hiç yorum yok: