Biber gazı, solancea familyasından Capsicumannum ya da Capsicum frutescens’den elde edilen Şili biberi adlı kırmızı biberin ya da acı Arnavut biberinin ekstraksiyon işlemine tabi tutulması sonucu elde edilen bir yağdır. Suda çözünmez, alkol, eter ve kloroform gibi organik çözücülerde çözünür. Daha sonra bu çözücü uçurulur ve geriye kalan mum benzeri maddeye “Oleoresincapsicum” denir. Bu ekstrat içerisinde değişken konsantrasyonlarda pek çok farklı doğal bileşik bulunmaktadır. En yoğun olarak bulunan, Capsaicin (8-methyl-vanilyl-6-nonenamide) maddesidir. “Oleoresin” terimi de, ekstrakte edilen bitkiye özgü esansiyel yağları ve reçineyi tanımlar.
Pahalı
bir teknoloji gerektirmekle birlikte, capsaicinoidler sentetik olarak da
üretilebilir. Biber gazı yapımında kullanılan biberler, gıda maddesi olarak
tüketilmesinin dışında eczacılıkta ve bazı besinlerde lezzet verici olarak kullanılmaktadır.
Bir
spreyin etkinliğini etkileyebilecek en az üç etken vardır.
· Kullanılan biber gazı spreyinin konsantrasyonu
veya yakıcılık
değeri;
ürün üzerinde yazan yüzde OC değeri (%7, %10 vb), kutu içerisinde püskürtücü
madde, boya gibi diğer içeriklere göre ne kadar OC bulunduğunu gösterir. Amerika
Birleşik Devletlerinde yapılan bir çalışmada, biber gazı spreylerinde OC
konsantrasyonunun %1-10 arasında değiştiği, capsaicin alkaloitlerinin
oranlarının ise çok daha az olduğu gösterilmiştir. Scoviller Isı Birimi (Scovillerheatunit,
SHU), OC içerisindeki capsaicin miktarına bağlı olup ürünün yakıcılığının bir
göstergesidir. Polis tarafından kullanılan spreylerin 0.5 ile 2 milyon SHU
arasında olduğu bildirilmektedir. Capsaicinoid konsantrasyonu ise,
oleoresincapsicum içerisindeki aktif bileşenlerin (yani, capsaicin, nordihydrocapsaicin
ve dihydrocapsaicin) göstergesidir ve ürünün yakıcılığının en tutarlı göstergesidir.
Bu konsantrasyon, yüksek performanslı likitkromatografi (HPLC) yöntemi ile
ölçülebilir.· Üçüncü etken ise, spreyin püskürtücü gücüdür. Mücadele anında
kullanılan bu gazlar, önerilen mesafeden daha yakından ve 2-3 saniyeden uzun süre püskürtüldüğünde direkt mekanik etki (hidrolik iğne etkisi) ile özellikle göze zarar verebilmektedir.
OC
spreyi genellikle yüze doğru sıkılarak karşı tarafın etkisiz hale getirilmesi
ve kontrol altına alınması amacıyla kullanılmaktadır. OC
maddesi,
“gözyaşı gazı” olarak bilinen diğer kimyasallara [yani,CS gazı
(o-chlorobenzyl-idenemalononitrile) ve CN gazı (2-chloroacetophenone)] göre,
daha ucuz olması, daha hızlı etki göstermesi ve daha etkili olması gibi
“avantajları” nedenleriyle tercih edilmektedir. Cilt reaksiyonları dışında
insanlarda CS’nin pek önemli etkileri olmadığı bildirilmekle birlikte bu
etkiler ayrıntılı olarak incelenmemiştir. Bununla birlikte etkilerin sadece üst
solunum yolları ya da ciltte sınırlı kalmadığı sistemik toksik etkilerin de
ortaya çıkabileceği bildirilmektedir.
Göz Yaşartıcı Gazların Etkileri
Göz
yaşartıcı gazların en çok bilinen etkileri deri ve mukozalar üzerine iritan
etkileridir. Vücuda solunum, cilt ve sindirim yolu ile alınmaktadırlar.
Belirtiler, maruziyetten sonra 3-5 saniye içinde başlamakta ve sonraki 15 – 60
dakika içinde yavaş yavaş azalarak kaybolmaktadır, deriden emilip sinir
uçlarında biriktiğinden kişinin maddenin etkisinden kurtulması saatler
alabilmektedir.
Önemli
tıbbi sonuçlara yol açan maruziyetlerin;
a.
Etkenin aşırı miktarlarda kullanımı
b.
Kapalı bir ortamda uygulanması, uzamış maruziyet ( kişi kaçamamışsa)
c.
Dakika solunum sayısının yüksek olması
d.
Ağır cilt reaksiyonlarının ısı ve nem oranının yüksek olmasından kaynaklandığı
belirtilmiştir.
Erişkinlerde,
alışılmışın dışında yüksek doz maruziyetlerinde gecikmiş reaksiyonlara da
rastlanabilir. Özellikle de dış ortamlarda kısa süreli ve düşük düzeyli
maruziyetler söz konusuysa maruziyetten bir saat sonra başlayan ya da günler
sonra ortaya çıkabilecek gecikmiş yanıtlar çok nadirdir. Yapılan çalışmalarda
“doğru” kullanımında zararlı etkilerinin geçici olduğu ve sonuçlarının uzun
sürmediği iddia edilmekle birlikte yarattıkları klinik tablo ve komplikasyonlar
nedeniyle ne kadar güvenilir oldukları ve sağlığa etkileriyle ilgili birçok
soru gündeme gelmektedir. Uzun dönem kronik etkileri ile ilgili yeterli bilgi
bulunmamakla birlikte, yüksek miktarlarda ve uzamış maruziyetlerde toksik
risklerin arttığı ve ölüme yol açabileceği bildirilmiştir.
Her
ne kadar bilimsel raporlarda yer almasa da, 90’lı yıllarda gazete haberlerinde
polisin kullandığı biber gazına bağlı ölümler bildirilmiştir (Los Angeles
Times, 18 Haziran 1995). Ölüme de neden oldukları bilinen gaz bombaları
hakkında en son İsrail’de 31 Aralık 2010 tarihinde, (2004 yılındaki 2 ölüm
olayına ek olarak), CS’nin neden olduğu bir ölüm olayı daha rapor edilmiştir.
Türkiye’de de 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevine birden yapılan, 30’u
tutuklu 32 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı operasyonlarda da
bilirkişi raporlarına göre öldürücü dozda gaz bombası kullanıldığı ortaya
konmuştur. Erişkinde CN maruziyetine bağlı olabilecek ölüm vakası da
bildirilmiştir. Capsaicin ve capsaicinoidler, öncelikle solunum sistemine
etkili (bronkospazm, solunum arresti ve akciğer ödemi, gibi) olsa da, hipertansiyon
krizi ve hipotermiye de yol açabilmektedir. Bu gazlar özellikle yakından ve yoğun
maruziyette, solunum sistemi üzerinde ciddi ve yaşamı tehdit edici olumsuz etkilere
yol açmaktadır. Özellikle alerjik bünyeli kişiler, astım, KOAH ve benzeri
solunum sistemi hastaları ile kalp hastaları tarafından solunması halinde ağır tablolar
ortaya çıkabilmektedir. 1 Mayıs 2007’de yaşanan olaylarda polisin
Taksim-Gülleci Sokakta attığı gaz bombası, bir kahvehanenin önünde oturan 75
yaşındaki İbrahim Sevindik’in fenalaşmasına ve kalbinin durmasına neden olmuş
ve bu kişi tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir. Son
olarak 31.05.2011 tarihinde Hopa’da Metin Lokumcu’nun ölümü, 12.06.2011
tarihinde Batman’da gazdan etkilenen Hatice İdin’in 30.06.2011 tarihinde ölümü,
01.06.2012 Yalova’da Çayan Birben’in ölümü ile sonuçlanan olaylarda yoğun gaz
kullanımı izlenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder