14 Ara 2010

10 Aralık – Dünya İnsan Hakları Günü





Aralık ayının onuncu günü insanın insana yaptığı haksızlıkları bir daha hiç yapmaması için, insanlığın duvara asıp her gün okuması gereken, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (IHEB) kabul edilişinin yıldönümü. Aralık 1948’den bugüne 60 yıla yakın zaman geçmiş olmasına rağmen, Bildirgenin her maddesi, dünyanın bir yerlerinde hâlâ ihlal ediliyor.

Bu önemli günde, hepsi İnsan Hakları açısından oldukça ironik olan ve geçmişte gerçekleşmiş birkaç olaya bakalım:

- İnsan Hakları İhlal şampiyonluğuna aday Şili Diktatörü Augusto Pinochet 10 Aralık 2006 yılında, Dünya İnsan Hakları Günü’nde ölür.

- 10 Aralık 1993 yılında, İnsan Hakları Günü’nde, adı Özgür Gündem olan bir gazetenin, İstanbul Kadırga’daki merkezi, güvenlik kuvvetleri tarafından basılır ve tüm çalışanları gözaltına alınır.

- 10 Aralık 1988’de Türkiye'de ilk karaciğer nakli Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Mehmet Haberal tarafından gerçekleştirilir.

- 10 Aralık 1988’de Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in veto ettiği öğrenci affı yasası Meclis'te tekrar kabul edilir. Yasa, üniversitelere türbanla girmeye izin veriyordu.

Dünyada hakları elinden alınan sadece insanlar, halklar değil. Çoğunlukla gördüğümüz durum bir devletin içindeki bir zümrenin, bir şekilde iktidarı ele geçirdiğinde, diğerinin yaşam alanını, haklarını kısıtlamasıdır. Benzer durum Devletler arasında da oluyor. Onlarca örnek olsa da en kemikleşmiş olanı Küba ve BD arasında yaşanandır.

Ne olmuştur? 1959’da Fidel ve arkadaşları Devrim’i yapmış, sosyalizmi ilan etmiş, aynı yıl BD’den de ihlali yemişlerdir.

IHEB, Madde-1’e göre “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.” Bu maddedeki insan sözcüğünün yerine “devlet” koyup yeniden okursanız, ihlalin daha birinci maddeden başladığı görülür.

IHEB, Madde-11’e göre “Hiç kimse, işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez”. Küba’lı 5’li olayını anımsayalım. Küba’lılara göre onlar 5 kahraman, BD’lere göre 5 suçludur. 1998’de, bizim için ironik bir tarihi güne işaret eden “12 Eylül”’de BD’de tutuklanıp ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışlardır. İşleri, Miami'de yerleşik yaşayan Küba'lı, aşırı sağcı, karşı devrimci gruplardan ülkeleri Küba'ya yönelik plânlı saldırıların, henüz gerçekleşmeden önlenmesi adına istihbarat yapmaktır. Suçlarıysa, bu grupların faaliyetlerini izlemek ve ülkelerine bilgi vermek. Bu beş adam, hiç kimseye zarar vermemiş, işkence yapmamış, kimsenin toprağını ya da evini işgal etmemiş, şiddet kullanmamıştı. Yalnızca ama yalnızca, ülkelerine, bir başka ülkeden yapılan saldırılar henüz oluşmadan bilgi toplamaya çalışmışlardı. Dolayısıyla içinde bulundukları durum, IHEB’ne göre haksızcadır. Dava tutanağına göre "ABD karşıtı çalışmalarda bulunmak, ABD askeri üslerini gözetlemek ve ulusal güvenliği tehdit etmek”le suçlanmışlar. Savunmalarında BD’le bir alıp veremedikleri olmadığını, ülkelerine zarar veren terörist faaliyetleri izleyip ülkelerine haber verdiklerini söylemişlerdir. Yani aslında, BD hükümetince yapılması gerekeni yapmışlardır.

BD, “gerekli gördüğünde”, üstelik kendi doktrini olan “önleyici saldırı” kapsamında daha suç oluşmadan gidip bir ülkenin tepesine çökerken, sadece bilgi toplamaya çalışan 5 vatansever hak hukuk demeden alıkoyuluyor.

Örnekleri yazmaya kalksak bitmez!

İngiltere’de 1215’de, Magna Karta ile başlayan, BD’deki Bağımsızlık Bildirgesi ile devam eden, 1789 Fransız Devrim’i sonrası daha çok ayakları yere basan insan hakları mücadelesi, neredeyse 800 yıl sonra bile devam ediyorsa, insanın insana zulmü öyle hemen bitecek gibi gözükmüyor.

Hiç yorum yok: