11 Oca 2011

Cepheleşme Çağrısı Hakkında.




"Yok edilmek istenenlerin cephesini öneriyoruz." diye başlıyordu Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı Erkan Baş'ın Birgün'e verdiği röportaj.

Peki, yok edilmek istenenler kim? Tarihsel olarak çok geriye gitmeye gerek yok: İkinci 12 Eylül'ün ortaya çıkardığı görüntüye göre, yok edilmeye çalışılanlar %47 oranındaki HAYIR bloku içinde yer alanlardır.

Asla küçük sayılamaz bir direnci temsil ediyor %47 oranı; ama dezavantajları var: dağınık bileşenlerden oluşması; AKP ve onun temsil ettiği gericiliğe, faşizme karşı duracak bir monoblok birliği henüz oluşturamaması gibi.

TKP'nin işte tam da bu gerçekten yola çıkarak yaptığı ve özünde bu %47'nin içindeki "devrimci", "sosyalist", "soL" damarları bir cephede buluşmaya çağıran seslenişi önemlidir, dikkate değerdir. Özetle, “Solcuysan, AKP ve onun öncülük ettiği gericiliğe, faşizme, bölücülüğe ve emek karşıtlığına karşıysan bize katıl!” diyor TKP. Bu çağrıyla kitleleri kavramayı, bir araya getirmeyi hedefliyor.

Cepheleşme hareketi, öncelikle birlikte ve örgütlü hareket etme arzusunun kitleselleştiği bir dışavurumdur; sınıfsal bir çağrıdır. Her etnik kökenden yoksulların, işçilerin, köylülerin, aydınların, öğrencilerin, çevrecilerin, ezilenlerin, hakkını arayanların "toplu hareket edebilme" iradesini emperyalizme, işgalcilere ve bunların yerli işbirlikçilerine karşı göstermeye davettir. AKP'nin her alandaki saldırı ve yok etme hareketine karşı, emeğin iktidarına ulaşabilmek adına bireylerin, kurumların ortak akıl içinde ve bir arada yürümelerinin, tavır almalarının, yerelden genele her alanda karşı cephe açmalarının çağrısıdır.

Bu genel çağrı çok yerinde ve zamanında olsa da, henüz doğrudan bir siyasi partiyi, bir çatı oluşumunu ya da gelecekte nasıl bir siyasi birliktelik arzulanıyorsa onu adres olarak göstermiyor. Yine de, direnç oluşturma iradesinin varlığını topluma yansıtması açısından çok önemli. Öte yandan, Türkiye gerçeklerine bakınca bu kitlesel iradeyi oluşturmak üzere cepheye olan katılımların tahminlerden az olabileceği gibi bir endişe de yok değil. Bu endişenin altındaysa, ironik olarak, çağrının sınıfa dayalı çerçeveyle sınırlandırılması yatabilir.

Bu haliyle çağrı, Türkiye gerçeklerinin ürettiği bazı bileşenleri göz ardı eden bir dışlamayı da ister istemez içinde barındırıyor. Örneğin, emekçi olup, AKP ile derdi olan ama kendini çağrının hedefindeki kadar “soL”da görmeyen belki de muhafazakar diyebileceğimiz insanlar var. Emekçi olup, inançlı ama gerici olmayanlar da var. AKP'den, baskıdan, bölünme tartışmalarından, işşizlikten, haksızlıklardan, yoksulluktan, rüşvetten, talandan, yolsuzluklardan, korkutulmaktan, dinlenip izlenmekten, sürekli tehdit altında olmaktan yorulmuş-sıkılmış-bıkmış-ezilmiş emekçi ya da beyaz yakalı işçi olup da TKP, ÖDP, EMEP, HE'ne şimdilik uzak duranlar da var. HES'lere, nükleer santrallere, termik santrallere karşı olan, %47'nin içinde olup da solcu olmayanlar da var. Çağrı soL'dan gelse de, komünist/sosyalist olmayan, yine de kendini soLcu, devrimci sayabilen (liberalleri saymıyorum), cumhuriyete bağlı, Kemalist değerlerden beslenenler insanlar da var. Bu liste daha uzatılıp daha detaylandırılabilir...

Yani bu %47'lik bloğun içinde birbirinden farklı pek çok bileşen bulunuyor. Cephe bu bileşenlerin ne kadarını kavrayabilirse o ölçüde büyüyüp güçlenecek ve "emeğin" iktidarına o kadar yakın olabilecek. Bu bakımdan cepheleşme çağrısı, hangi bileşenlere nasıl ulaşılacağı ve bunları bir arada tutacak bağların nasıl kurulacağını da içerdiğinde daha da önemli olacaktır.

Batının kurguladığı ve AKP’nin temsilciliğinde devam eden “Yeni Türkiye” modelinde, ABD yönetim biçimine benzeyen bir sisteme doğru gitme niyeti var. ABD’deki Cumhuriyetçiler-Demokratlar modeline benzer bir yapı içinde CHP’de bu yeni düzenin “sol” partisi olmaya hazırlanıyor. CHP’nin içindeki bir grup da bu yeni modele uyum göstererek Yeni Türkiye’nin Yeni İktidarı olma hazırlığı içinde.

İşte tam da bu noktada, bu yeni CHP’nin -ki, AKP’leşmesi de olası- içinde yer bulan, BDP’de de “Kürt Milliyetçiliği ve Bölünme” konularından uzak, “Kürt Emekçilerini” düşünen “soL” ve “devrimci” damarları da cephenin içine dahil etme formülünün de bulunması gerekir.

%47'nin içinde, kendini yukarıda saydığımız özneler dahilinde soLda gören kitlenin oy verdiği veya kendini temsil ettiğine inandığı kurumları yanyana alfabetik olarak yazarsak CHP, DSP, EMEP, HE, İP, ÖDP, TKP listesine ulaşırız.

TKP’nin çok genel olarak çerçevesini çizdiği bu cepheleşme hareketinin gerçek bir devrimci demokratik iktidar adayı olması için hem yukarıdaki partilerin, hem de toplumun bütün katmanlarındaki devrimci damarlara seslenmesi, toplayıcı ve toparlayıcı olması, ortaklık yaratacak kapıları açık tutması gerekir.

TKP'nin cagri haberi
http://haber.sol.org.tr/soldakiler/cephelesme-icin-guclu-cagri-haberi-37907

http://www.kahvemolasi.com/sayilar/20110111.asp#cuneytgoksu

http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=34930

1 yorum:

Gul Ertug dedi ki...

keşke 47 olsaydı ama 47 değil, sadece 42, yani ilgili oran bi hane daha az duyarlı olacak şekilde yuvarlansa bu ülkenin sadece %40'ı bu düzene HAYIR diyor. %60'a yakını hala nasıl bir akıl tutulmasıysa bu, kendi sonunu hazırlayacak ağulu karışımın içinde paralize olmuş, hislerini, muhakeme gücünü kaybetmiş şekilde takılmaya devam ediyor.

O yüzde 42'nin içinde olduğunu düşünmek istediğin DSP'nin lideri de bugün cepheleşme kavramına sıcak bakmadığını söylemiş, ama aslında ilk bakışta kabul edilebilir görünen bir nedenden: cephe lafı savaşı, kanı ve bölünmeyi çağrıştırdığı, geçmişte bu ülke cephelerden çok çektiği için..

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/dsp-liderinden-cephelesme-ye-itiraz-haberi-38011


hangisi doğru acaba? gerçekten cephe gibi antipatik ve militarist bir sözcük yerine başka bişey mi seçilmeliydi? yoksa artık kafamızı devekuşu gibi gömdüğümüz kumdan çıkartmanın vakti geldi geçiyor mu? bıçak kemiğe dayandı ve şimdi cephe olmazsan sonra çok da bişey olmanın anlamı kalmayacak mı ???