10 Şub 2010

Asıl Açılım Burada!..




Başta Tekel Direnişi’nin kalesi Ankara’da olmak üzere 4 Şubat 2010’da, Türkiye’nin greve destek veren bütün işçileri ülkenin tüm kentlerinde kendilerini gösterdiler. O gün yapılan bu eylem bir genel grev degil dayanışma greviydi. Sendikalar da kendi iş kollarında, yapabildiği ölçüde bu eyleme katıldı.

Bu ülkenin beyaz - mavi yakalı her işçisi bilmelidir ki, Tekel işçilerini desteklemek, onların yanında olup 4C’ye karşı durmak, gelecekte kendi başlarına örülecek çoraplara karşı şimdiden önlem almak demek. Dayanışma grevinin başladığı ilk saatlerden başlayarak İktidar ve onun yandaş medyası sürekli şu soruya cevap aradı:

“- Eylem başarılı oldu mu?”

Onların ne yanıt vermeye çalıştığını hepimiz gördük, ama bizim yanıtımız oldukça farklı: eylem başarılı.

Ayı aşan günler boyunca süregelen bu yasal direniş onu ideolojik olmakla suçlayan -ki, olsa ne olacak, yasadışı ilan eden, üstelik doğruyu da söylemeyen AKP iktidarına karşıdır. Başbakana göre, 5000 işçinin Vakıfbank’a yatan parası işçilerce çoktan yatırım hesaplarına aktarılmış, repolara bağlanmış, işçiler nemalanmaya başlamıştı bile! Vay, vay vay... Halbuki Muş çadırından konuştuğumuz işçiler, hesaplarına yatmış paranın üstelik kendi bilgileri dışında, üstelik 20-30 TL hizmet kesintisi de yapılarak, banka tarafından gerçekleştirildiğini, kendilerinin bundan haberleri dahi olmadığını haykırıyorlar. Bravo doğrusu! Böyle bir manevranın bırakın işçileri, hicivci BKM Mutfak ekibinin “Çok güzel hareketler bunlar” adlı gösterisinin skeç yazarı oyuncularının bile hayal edebileceklerini sanmıyorum.

Direnişin yaşandığı çadır bölgesine gelince. Evet, burası ideolojik bir yer: Çünkü aynı amaç uğruna bir arada ortak hareket etmenin, birlik olmanın, dayanışmanın, başka bir deyişle her gün daha da yükselen sınıf bilincini buram buram kokluyorsunuz. Burası bir okul: Eylem süresince işçiler ile sokaktaki sıradan vatandaş dahil onları destekleyen herkes öğrendiklerini yere göğe sığdıramıyor. TKP, ÖDP, EMEP, İP, Halkevleri, TTB, AFSAD gibi STK’lar, öğrenciler, halktan gönüllüler sahada çalışıyor. Gönül isterdi ki bütün muhalefet orada emekten yana yumak olsun. Burada bulunan herkes kazanılmış hakları kaybetmemenin kavgasını veriyor. Açlık grevine yatıp, ölmeyi göze alanların bir kısmı çocukları için bunu yapıyor: 23 yıllık İzmirli bir Tekel işçisi 1200 TL maaş alıyor. Ölürse devlet çocuklarına 1700 TL maaş bağlayacak! “Ölmeye geldim.” diyor, “Ölümüm daha kıymetli.”

İzmirlisi, Muşlusu, Diyarbakırlısı, İstanbullusu, Türkü, Kürdü, türbanlısı, eşarplısı, açık başlısı herkes hak mücedelesi veriyor. Çevre esnafı, polisin “Bunların arasında aslında PKK’lılar var, TEKEL işçileri aslında evlerine döndü, burada sadece birkaç temsilci ve örgütler kaldı, mesele TEKEL mücadelesinden çıktı.” şeklindeki kışkırtmalarına kulak asmıyor. Sabah’a kadar açık dükkanlar, büfeler, çay evleri hep işçilerin yanında. Vitrinlerinde “Direnişi Destekliyoruz.” yazıları asılı.

Ocak 2010 Sonar Anketi’ne göre Türkiye’nin en önemli ilk 3 sorununun oranları şöyle:
Ekonomik sorunlar ve Pahalılık %69,73,
İşsizlik ve İstihdam %67,70,
Kürt Açılımı %35,40

Bu rakamlar direnişin en önemli sloganı “İş, ekmek yoksa, barış da yok.”u haklı kılmıyor mu?

Açılım da açılım diye zorlayan AKP gelsin görsün. Asıl Açılım burada başladı bile!

Fotoğraf : Hüseyin TÜRK (AFSAD)

10 subat 2010 - Birgun
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=29150

Hiç yorum yok: