15 Haz 2009

Küba Söyleşisi - USIAD Dergisi için....

15 Haziran 2009'da USIAD Dergisinin benimle yaptığı röportaj

KÜBA, İRAN GİBİ ÜLKELER BATI'NIN VE ABD'NİN UYGULADIĞI AMBARGO NEDENİYLE KENDİNE YETMEYE ÇALIŞAN EKONOMİLER OLARAK GÖSTERİLİYOR. SON KRİZDE DE BU YAKLAŞIMIN YARARLARINI GÖRDÜKERİ SAVUNULUYOR. IMF'NİN TAHMİNLERİNE GÖRE KÜBA'NIN BU YIL İÇİNDE YÜZDE 5 ORANINDA BÜYÜMESİ BEKLENİYOR. KÜRESEL EKONOMİK KRİZ BU ÜLKEYE NASIL YANSIMIŞ?

Günümüz dünyasında, küreselleşmenin üstünlüğü olarak adlandırılan, ülkeler arasındaki mevcut bağlantıların sıkılaştırılması ve birbirlerine en gevşek anlamda “muhtaç oldukları” düşünülürse, hiç kimse bu kadar geniş bir krizin etkilerinden sakınamaz.

Küba da, özellikle sanayilesme itibariyle az gelişmiş, ayrıca hizmet ve hammadde ihracatına bağımlı diğer ülkeler gibi, ürünlerin fiyatlarının düşmesinden ötürü ekonomisi etkilenmektedir. Bir örnek vermek gerekirse; nikel en önemli ihracat ürünüdür ve durgunluk içindeki mekanik ve otomotiv endüstrisinde çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. 2007’de ton fiyatı, 50 bin Amerikan Dolarına kadar çıkmıstı, şimdi ise 10 bin Amerikan Doları civarında seyretmekte, başka bir deyişle beşte bir oranında düşmüştür. Bu da; Küba’nın yatırım ve gelişim planlarıyla, diğer kaynakların ithalatında kısıtlamaya gidilmesini zorunlu kılarak, ülkenin gelirlerini etkilemiş bulunmaktadır.

Buna karşın, Küba’nın Ekonomik Krize bağlı olarak baş etmesi gereken sorunlar, gelişmiş ülkelerden farklı olarak, ülke içerisindeki nedenler değil aksine günümüz dünyasına egemen olan ekonomik ilişkilerin etkilenmesi, diğer ülkelerden kaynaklanan zorluklardan ortaya çıkmaktadır. Sosyalist sistemden kaynaklanan bir kriz değildir, ama bugün tüm dünyadan izole yasamak da mümkün değildir.

Mevcut krizi, kapitalist sistemin kendi çelişkileri ve zaafları ortaya çıkarmıstır ve reel ekonomiyi etkileyen, ABD’nin bankacılık ve finans sisteminde başlamasına rağmen, Amerikan sınırlarının çok ötesinde, küresel bir boyuta ulasmış bulunmaktadır. Kontrolsüz pazarın hakimiyeti, “vahşi ekonomik liberalizmin” başarısız olduğu artık aşikardır ve simdi yeniden ekonominin önemli sektörlerinin ve bankaların kamulaştırılması lehine söylemler duyulmaktadır. Pazarın kendi kendini düzenlediği söylemi güncelliğini yitirmiştir.

2008’de 190 milyon civarında seyreden, dünyadaki işsizlerin sayısı, 2009 yılında 50 milyonun üzerinde artabilir, yoksulluk seviyesi ölçülemez sınırlara gelebilir. Latin Amerika ve Karayipler, sadece ihraç ettikleri hammadde fiyatlarının düşüşünden değil aynı zamanda da bazı ülkeler için en önemli gelir kaynağını olusturan, ABD, Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinde çalısan göçmenlerin gönderdikleri paranın kuvvetli bir sekilde azalmasından ötürü etkileneceklerdir. Öte yandan, hammadde fiyatları gerilerken, buna karsın gelişmiş ülkelerin ihraç ettikleri ürün ve teknoloji fiyatları muhafaza edilmektedir ve hatta fakir ülkelerin ithalatını daha da maliyetli yaparak, artmaktadır. Ne yazık ki, hemen hemen tüm ülkelerde – en gelişmiş ülkeler de dahil – başlıca etkileri, isçilere ve toplumun en fakir kesimlerine yüklenmektedir. Bankalar, büyük uluslararası sirketler ve firmalar için, hergün basından takip ettiğimiz üzere, yüz milyarlarca doları aşan ekonomik kurtarma planları hazırlanmaktadır. Büyük işadamları ve yöneticilerin gelirleri de azalabilir, ama hâlâ birer milyoner olarak hayatlarına devam edeceklerdir.

Buna karşın, Küba krize başka bir şekilde karşı gelebilir. Sosyalist, insani ve dayanısmacı sistemi, halkın menfaatlerine cevap vermektedir ve hiç kimseyi kendi kaderine terk etmemektedir. İşsizlik olmayacaktır ve eğer herhangi bir fabrika veya maden kapatılmak zorunda kalırsa, işçileri başka işyerlerinde çalışmaya gönderilecektir veya okumaları ve kendilerini yatiştirmeleri için maaş ödenecektir. Hiç bir öğrenci okulsuz kalmaz; hiç bir genç de üniversite eğitimini bırakmak zorunda olmaz; hiç bir yaşlı ücretsiz verilen sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmaz ve hiç bir aile kirasını ödeyemiyor diye evinden çıkartılmaz. Küba, 50 yıllık ABD ablukasının da zorluklarıyla başetmeye alışkın olduğundan ve yıllardır “tüketerek” değil, “üreterek” büyüme modelini seçtiğinden, kaynaklarını “verimli” kullanma bilinci ve yeteneklerine sahiptir. Enerji Devrimi adı altında, krizden çok önce uygulamaya giren projelerde bunların ayak izleri net olarak görülür. Ekonomik krizin bu vahşi durumunda bile sosyalizm, daha üstün olduğunu göstermektedir.

KAPİTALİZMİN "NİMETLERİNDEN" YARARLANAMAYAN KÜBA, ZAHMETLERİNDEN DE UZAK KALABİLMİŞ Mİ, ÖRNEĞİN TURİZM GELİRLERİNDE BİR DÜŞME BEKLENTİSİ BU ÜLKEDE VAR MI?

2008’de 2,5 milyon civarındaki yabancı ziyaretçiyle, en fazla gelir getiren sektör konumundaki turizmde henüz bir azalma olmamış, ama özellikle Batı Avrupa ve Kanada gibi çok sayıda turistin geldiği ülkelerdeki krizin etkilerine bağlı olarak bu yıl içerisinde etkilenmesi mümkün. Buna karşın Küba'nın Ulusal İstatistik Bakanlığı’nın raporuna göre, Küba turizm işletmeciliği 2009'un ilk çeyreği boyunca, önceki yılın istatistiklerine göre iki kat artış gösterdi. 2008 istatistiklerine bakılırsa, en fazla turist Kanada’dan geliyor: 800 bin kişi. Bu ülkeyi sırasıyla İngiltere, İtalya, İspanya, Fransa ve Almanya izliyor. Latin Amerika ülkelerine bakıldığında turizm sıralamasında başı Meksika ve Arjantin çekiyor. Rusya’dan gelen turist sayısında da %40 oranında bir artış olmuş. Çin’li turistleri özendirmek üzere, Çin Hükümeti Küba’da iki irtibat bürosu açmış bile. Türkiye’den ülkeye gidenlerin sayısıysa yaklaşık 5 bin. Küba’nın 2008 yılı turizm kapasitesine baktığımızda, 45 bin oda, %65’i 4 ve 5 yıldızlı olan oteller, 10 uluslararası havalimanı, 13 küresel turizm şirketiyle imzalanan 65 yeni anlaşma, 18 turizm yüksek okulu, mevcut altyapının iyileştirilmesi için yapılan yatırımlar (cep telefonu şebekesinin büyük ölçüde yaygınlaşması, yeni yollar, elektrik şebekesinin yenilenmesi vb.) gibi çok yönlü alanlarda yatırımlar görüyoruz. Turizm sadece ülkeye gelir getirmekle kalmıyor, dolaylı olarak ülkenin altyapısının iyileşmesi için itici güç oluşturuyor, yeni işler yaratıyor. Otellerdeki fiyatlar ve kalite çevre ülkelerdeki olanaklarla rekabet etmek için, oradakilere benzer oranlarda ayarlanıyor. Küba turizmini salt deniz-güneş-kum gibi düşünmemek gerekir. Klasik turizm gelirlerinin yanında, son 20 yıldır, Küba’nın verdiği sağlık hizmetleri yılda 40 milyon dolar gelir getiren ve giderek daha ilgi görüp büyüyen yeni bir turizm alanına dönüşüyor. 2005’de, 19.600 yabancı hasta göz, Parkinson ve ortopedik ameliyatını yaptırmak ya da MS tedavisi olmak için adayı ziyaret ettiler. Hatta, Ekim 2007’de, bazı Amerikan ve Kanada vatandaşları sağlık turizminden yararlanmak üzere Küba’ya geldi.

SİZ FİDEL'İN YÖNETİMİNDEKİ VE RAUL'UN YÖNETİMİNDEKİ KÜBA'YI GÖZLEMLEME OLANAĞI BULDUNUZ. RAUL CASTRO'NUN BİRTAKİM YENİ LİBERAL GİRİŞİMLERE YÖNELEBİLECEĞİ İDDİALARI VARDI, YAKLAŞIM FARKLILIĞI VAR MI?

Raul'la yapılanlar Fidel'le de yapılabilirdi. Bu bir politika değişimi değil. Sürekli olarak Küba'da, liderden bağımsız olarak, bir değişim ve yenilikçilik benimsenir. Bazen ekonomik koşullara bağlı olarak önlemler de gerekebilir. Ekonomik koşullarda olumlu bir değişim sağlandığında yatırımlar artabiliyor. Bu yüzden de Küba halkı şu anda cep telefonu alabiliyor. Mevcut internet bağlantısı uydu üzerinden sağlanıyor; yavaş ve pahalı. Ama Venezuella ile yapılan bir anlaşma sayesinde, deniz altından fiber bağlantılı internet ağı daha da yaygınlaşmış olacak. Buna karşın her Devlet Başkanının bir tarzı da vardır. Raul’un da öyle. Ülkenin yolundan sapılmaksızın bazı öncelikler değişerek daha önce yapılmamış olanlar yapılabilir. Ama bunlar siyasi çizgiden ayrılma anlamı asla taşımamaktadır. Kabinede bir değişiklik oldu. Dış basına yansıyan, Raul'un Fidel'in adamlarını attığı ve kendi adamlarını getirdiği yönündeydi. Bu da son derece saçma bir haberdi. Her ülkede bakanlar değişir. Başkan değişince bakanların değişimi de normaldir. Önceki çalışma hayatında beraber çalıştığı insanları kendi ekibine alabilir, bakanlık verebilir. Seçtiği insanların “Raul’cü” olmasından değil, onu daha iyi tanımalarından kaynaklanıyor bu durum. Kısaca, Raul’de, Fidel’in kardeşi, devrim öncesi ve sonrası süreçleri beraber yaşamışlar, şekillendirmişler. Raul’un bu çizginin dışında bir siyasi politika izlemesini beklemiyorum ama uygulamalarında, Küba’nın şartları daha iyiye gittikçe, Dünya’da ki siyasi iklim Küba’dan yana daha fazla destekler duruma geldikçe, Küba insanının toplu olarak daha fazla refaha ulaşması için girişimler görebiliriz.

KÜBA'YI İLK GÖRDÜĞÜNÜZLE SON GÖRDÜĞÜNÜZ ARASINDA BİR EKONOMİK FARKLILIK GÖZE ÇARPIYOR MU?

Evet. 2003 ve 2005 yıllarındaki seyahatlerimle karşılaştırdığımda, turizmin artık bütün şehirlere yaygınlaştığını ve yatırımlarla desteklendiğini açıkça söyleyebilirim. Bunun da ülkede topyekün Turizm konusunda ciddi bir bilinçlenme olduğunu gösteriyor. Büyük şehirlerde, “Turizm” için çalışan insanların, bu sektör dışındakilere göre bir takım ekonomik farklılıkları dahi gerçekleşmiş durumda. Bu konu beraberinde birtakım sosyal sorunları da beraberinde getirse de, ülke yöneticileri bunun farkında ve kontrol altında tutmaya gayret ediyorlar. Turizm ülkenin ekonomisine şu anda en çok katkı yapan sektör olduğu kadar, sosyal hayatını zaman zaman olumsuz etkileyen yanları da var. Cep telefonu kullanımı oldukça yaygınlaşmış durumda. Gittiğim irili ufaklı her şehirde, devletin “Telecom” dükkanlarında ceptelefonu satışlarını görmek mümkün. Geçtiğimiz yıllarda ülkenin derinliklerinde seyahat ederken zaman zaman iletişim kuramadığımız yerler olurdu fakat bu problem ortadan kalkmış. Planlı, organize ve “insan odaklı” bir ülkenin gereği olarak evlerin damlarında veya uygunsuz yerlerde dağınık duran GSM istasyonları hiç görmedim. Küba’da GSM istasyonları tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yüksek direklerde, kente hakim konumda kurulmuşdu. Özellikle Havana’da şehir içi otobüslerin tamamı yenilenmiş, klimalı, Çin’den alınmış araçlar vardı. Temiz enerji olması ve Küba için en kolay bulunanı olduğundan, Güneş panelleri kullanarak enerji üretmek de çok yaygınlaşmış, özellikle kırsalda. Özet olarak, “doğal” ve “küresel ekonomik” kasırgalara rağmen, Küba ekonomisinde iyileşmeler ve bunun da insan hayatına yansımalarını görecek ipuçları var; tabii nasıl, nerden ve ne niyetle baktığınıza da bağlı bunları görebilmek.

GEÇTİĞİMİZ YILLARDA KÜBA, RUSYA VE ÇİN İLE CİDDİ ARAYIŞLAR İÇİNE GİRDİ. BU ÜLKELERLE EKONOMİK İLİŞKİLERİ AĞIRLIK KAZANMIŞ MI?

Yine Turizm’e ve bazı göstergelere dönersek, Rus turist oranında %40 artış var, Çin’in Küba’da kendi vatandaşları için iki büro açtığını görüyoruz. Rusya’nın Latin Amerika’ya ulaşımı ve etkileşimi konusunda da Küba ile ortak çalışmalar yaptığı doğru. Küba bağımsız bir ülke. Ulusal çıkarlarını korumak adına çeşitli ülkelerle işbirliği yapabilir. Basında çıkan, Rusya’nun Küba’da askeri üs açacağı haberleri çıktı. Bu bilgi Küba Büyükelçisi tarafından doğrulanmasa da şöyle ifade edildi; “Bir ülkenin askeri üssünü kurmak gerekirse hükümetimiz bunu değerlendirecektir ve halkın yararına bunun kurulması gerekirse onay verecektir” Rusya ile ilişkiler çok güzel bir dönemde ve daha da gelişmesi gerekiyor. SSCB dönemi gibi değil. 1991’deki SSCB’nin yıkılmasından sonra azalan diplomatik ilişkiler, Putin döneminde çok hızlı arttı. Yakın zamanlara bakıldığında, Küba 2008’de Güney Osetya’daki savaşta, Rusya’nın yanında yer aldı ve sonrasında ekonomik ilişkilerde daha da artan bir hız görülüyor. Medvedev adayı ziyaret etti, hem Pertol aramaları hem de Nikel Madenlerin de Rus Maden şirketlerinin de çalışması için görüşmeler yaptı. Raul’un Rusya ziyareti var. 20 Milyon USD’lık kredi ve 100 Milyon Ton yiyecek desteği alındı. 2008’de ki kasırga felaketlerinden sonra en büyük yardımın Rusya’dan geldiğini görüyoruz. 4 uçak dolusu gıda, ilaç ve yapı malzemesi Küba’ya geldi.

Küba Çin ticari ilişkileri alışveriş, kredi ve yatırımlardan oluşmakta. Çin, Venezuela’dan sonra Küba’nın 2. büyük ticari ortağı. Elimde 2005 rakamları var. Toplam 777 Milyon USD ticaret yapılmış, 560 Milyon USD’si Çin’den Küba’a yapılan ihracat. Küba’nın ulaşım ağında ve Enerji Devrimi planlarında Çin ürünlerini görmekteyiz. Örneğin 2006’da Küba Çin’den 130 Milyon USD değerinde 100 lokomotif satın aldı. Yine aynı yıl, şehir içi ve şehirlerarasında kullanılmak üzere 1000 otobüs aldı. Enerji konusunda yaklaşık 30,000 buzdolabı, daha az enerji tuketen Çin dolapları ile değiştirildi. 2004 yılında yapılan bir anlaşma ve 500 Milyon USD’lik bir bütçe ile, Las Camariocas yakınlarında, SSCB zamanında başlanmış ama bitmemiş bir Nikel İşleme Merkezi’nin inşasına devam edilecek. Aralık 2005’de yapılan bir diğer anlaşma ile, Küba teknolojisi kullanarak çalışacak 2 biyoteknoloji merkezi Çin’de inşa edilecek.

Hiç yorum yok: