17 Haz 2008

Fidel'in Serüveni




Orta halli, toprak sahibi bir İspanyol göçmeni Angel Castro Argiz’in, beş çocuğundan ikincisi olarak 13 Ağustos 1926'da Küba'da Mayari'de dünyaya gelen Fidel Castro Ruz’un çocukluğu da doğduğu yerde yoksul bir yöre olan Mayari’de geçmiş. Oriente ilinin merkezi Santiago’daki Katolik okullarında ve Havana’daki Cizvit lisesinde öğrenim görmüş. 1950'de Havana Üniversitesi’nden hukuk doktoru olarak mezun olmuş.

Fidel’in devrimci ruhu daha o yıllarda da öne çıkmış. Öğrenciyken, 1947'de Dominik Cumhuriyeti’ne karşı bir devrimci harekete; 1948'de Bogota’daki kent ayaklanmalarına katılmış. 1947'de Küba Halk Partisi’nin üyesi olmuş.

1950-52 arasında kısa bir süre avukatlık yaptıktan sonra, Temsilciler Meclisi seçimlerine katılmak üzere Küba Halk Partisi’nden aday olmuş. Ancak 10 Mart 1952'de iktidardaki Carlos Prio Socarras hükümetini deviren Küba’nın eski başkanlarından General Fulgencio Batista’nın iptal etmesi yüzünden seçimler yapılamamış.

Fidel’i bugünlere getiren macera 1953’ten başlıyor. O yılın başında, Batista diktatörlüğünü yıkmak amacıyla küçük bir grup oluşturan Fidel, 26 Temmuz’da Santiago’daki Moncada Kışlası'na 125 arkadaşıyla birlikte bir baskın düzenledi, ama başarısızlığa uğrayarak tutuklandı. Bu girişimden geriye, Fidel’in 76 gün kaldığı hapishanede hazırlayıp, 16 Ekim 1953'te Santiago’daki Küba Yüksek Mahkemesi’nde sunduğu, Amerikan ve Fransız Devrimlerinden örnekleri, Jose Marti, Rousseau ve Balzac’tan alıntıları, İnsan Hakları ve Bağımsızlık Bildirgesi’nden derlemeleri içeren tarihi savunma belgesi kaldı. Fidel’i ününe ün katan savunması şu sözlerle sonlanıyordu: "Beni mahkum edebilirsiniz, ama tarih beni beraat ettirecektir." Yargılama sonunda Fidel 16 yıl süreyle mahkum edildi. Juventud Adası'nda 21 ay hapis yattıktan sonra, Batista’nın emriyle cezasının geriye kalan bölümü affedildi.

1955'te Küba’dan ayrılarak Meksika’ya geçen Fidel 26 Temmuz Hareketi adını verdiği yeni bir örgüt kurdu. Che Guevara’yla Meksika’da tanışıp, iki iyi arkadaş oldular. İspanya İç Savaşı’na katılmış olan Kübalı Alberto Bayo’nun yönetiminde gerilla savaşı eğitimi gören örgüt üyeleri, 2 Aralık 1956'da Granma yatıyla Küba’ya dönerek, Oriente’de karaya çıktılar. Burada hükümet kuvvetleriyle girişilen çatışmalarda arkadaşlarının çoğunu yitiren Fidel, aralarında kardeşi Raul Castro ve Ernesto Che Guevara’nın da bulunduğu 12 arkadaşıyla Oriente’nin güneybatısındaki Sierra Maestra Dağlarına çekilmek zorunda kaldı. Bu dağlarda iki yıl boyunca Batista’nın kuvvetlerine karşı başarılı bir gerilla savaşı yürüttü. Giderek siyasi desteğini yitiren ve bir dizi askeri yenilgiye uğrayan Batista, 31 Aralık 1958'de Dominik Cumhuriyeti’ne kaçtı. Fidel 2 Ocak 1959'günü gerillalarıyla birlikte başkent Havana’ya girdi. Hukukçu Dr. Manuel Urrutia Leo devlet başkanlığına, Fidel de başbakanlığa getirildi.

Fidel hükümeti ilk olarak fiyatları ve kiraları düşürdü. Ardından köklü bir toprak reformu başlattı; 40 hektarı geçen toprak bedelleri 20 yılda ödenmek üzere kamulaştırıldı ve halk çiftlikleri olarak işletilmeye başlandı. Fidel’in ilk kamulaştırdığı topraklarsa babasına ait arazilerdi.

Önceleri Fidel’e karşı çıksa da 1959'a doğru gerilla hareketini desteklemeye başlayan Küba Sosyalist Halk Partisi (PSP), Fidel’le ilişkilerini geliştirip etkili bir konum kazandı. Bu gelişmeden rahatsızlık duyan Devlet Başkanı Urrutia Leo, toprak reformunun ertelenmesi yönünde baskılarını artırdı. Gelinen durumda, Fidel istifa etti; ama, halkın yoğun tepkisi karşısında görevinden çekilmek zorunda kalan Urrutia Leo oldu. Leo’nun yerine Osvaldo Doticos getirilirken, Fidel de yeniden başbakan oldu. Bu sırada toprakların kamulaştırılmasından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla ABD hükümeti, Küba’ya karşı insanlık tarihinin en uzun süreli ekonomik ambargosunu uygulamaya başladı.

Ekonomisi tek ürüne dayalı bir ülke olan Küba, öteden beri ABD’ye sattığı şekeri SSCB’ye satmaya başladı. ABD şirketlerinin elindeki rafineriler, şeker karşılığında SSCB’den alınan ham petrolü işlemeyi reddedince, Fidel bu rafinerileri de devletleştirdi. Bu gelişme iki ülkenin ilişkilerinin daha da kötüleşmesine yol açtı. Devrimden sonra ABD’ye kaçan ve John F. Kennedy yönetiminden silah ve mali destek sağlayan Kübalıların Nisan 1961'de giriştiği Domuzlar Körfezi Çıkartması başarısızlıkla sonuçlandı. Fidel çıkarmanın ardından yayımladığı Havana Bildirisi’yle, ilk kez Küba’nın sosyalist politikalar izleyeceğini dünyaya duyurdu.

1962'de SSCB’nin Küba’ya balistik füzeler yerleştirmesi, buna karşı olarak da ABD Başkanı Kennedy’nin Küba’yı denizden abluka altına almasıyla dünya bir nükleer savaşın eşiğine geldi. Bunalım, ABD’nin Küba’da hükümeti devirmek için artık girişimde bulunmayacağına söz vermesi ve SSCB’nin Türkiye’deki Amerikan füze rampalarının kaldırılması karşılığında nükleer silahlarını Küba’dan geri çekmeyi kabul etmesiyle atlatılabildi. Ancak, Merkezi Haberalma Örgütü (CIA) Fidel’i öldürmeye yönelik suikast planları düzenlemeyi sürdürdü.

Fidel, 31 Temmuz 2006’da ilerleyen yaşıyla ortaya çıkan sağlık sorunları yüzünden yetkilerini, geçici olarak, başkan yardımcısı ve kardeşi Raul Castro’ya devretti. 19 Şubat 2008’deyse başkanlık görevinden kendi isteğiyle, geri dönmemek üzere ayrıldı. Ancak Fidel günlerini boş geçirmiyor. Geçirdiği ameliyattan sonra, bir köşeye çekilmek yerine, günümüzün ekonomik, siyasi ve çevre sorunlarına dair müthiş makaleler yazarak, düşün eserleri ortaya koyuyor. O, bu eserleriyle artık yalnızca Küba'nın değil, Dünya'nın sorunlarına da ışık tutmaya çalışan, deha bir filozof.

"Küreselleşmeye direnmek için şiddet dışında her türlü yönteme başvurulmalı!" diyen Fidel, dile kolay, tam 10 Amerikan başkanı eskitti: Eisenhower, Kennedy, Johnson, Nixon, Ford, Carter, Reagen, Baba Bush, Clinton ve Oğul Bush. 1945'ten beri dünyanın gidişatını belirleyen liderlerin belli başlılarıyla ilişkileri oldu: Neru, Nâsır, Tito, Olof Palme, Arafat, Gandhi, Allande, Gorbaçov ve daha niceleri. Günümüz sanatçı ve aydınlarının önde gelenleriyle tanıştı: Sartre, Hemingway, Arthur Miller, Neruda, Henri Cartier-Bresson, Oliver Stone, Noam Chomsky ve daha pek çokları.

O, bir devrimci olarak değil bir "asi" olarak doğdu! Çok erken yaşlarda, okulda, evde, sokakta gördüğü ve yaşadıklarından açılan bilinciyle, artan farkındalığıyla ve gelişen "asiliği"yle, dünyaya aktarılacak daha çok düşüncesinin ve deneyiminin olduğunu düşünüyor. Yeni gelişen küreselleşme karşıtı hareketleri kendi dönemindekilerle karşılaştırdığında, "bu 'asi nesil'e saygı duyduğunu, farklı protesto yöntemlerini beğendiğini ve en önemlisi dünyayı yönetenleri nasıl tir tir titrettiklerini" vurguluyor.

Fidel ve onun Küba'sı her zaman sözlerine sadık kaldılar, dünya halklarıyla dayanışma içinde oldular, enternasyonalistlikten vazgeçmediler, ilkeli ve onurlu duruşlarından da taviz vermediler. Bu özellikleriyle bütün dünya uluslarından da saygı gördüler ve görüyorlar.

Hepimiz gibi Fidel de artık çok iyi biliyor ki, Tarih onu çoktan "beraat" ettirdi!

17.6.2008 - Diplomat Dergisi'i icin hazırlandı

Hiç yorum yok: