17 Mar 2008

Küba’da seçim süreci, Fidel ve Raul - 2008





Küba’da ulusal meclis ve devlet başkanlığı seçimleri her zaman ilgi çekegeldi. 24 Şubat 2008’deki son Devlet Konseyi seçimlerine kadar Fidel’in yeniden aday olup olmayacağı, aday olursa başkan seçilip seçilmeyeceği de hep merak konusuydu. Tüm bu seçim süreçlerinde, dünya kamuoyunun genel ilgisi genellikle bu konuya, yani Fidel’e odaklanırken, gerçekte, Küba Devleti’nin de bir seçim sistemi olabileceği, üstüne üstlük, belki birçok ülkeden daha demokratik sayılabileceği, bu yüzden de incelenmeye değer olduğu gözlerden kaçar. Son seçimlerde Fidel’in aday olmaması, belki de ilk kez, bu ülkenin seçim sistemine ilgiyi artırdı. Şimdilerde merak, Küba seçim sisteminin nasıl işlediğine yoğunlaştı.

Küba seçim sisteminin en önemli farklılığı siyasete atılmak isteyen herkese açık olmasında yatıyor. Aday olan kişinin önce ikamet ettiği yerdeki halka neden aday olduğunu, ne yapacağını anlatarak hem bölge halkının güvenini ve desteğini alması hem de onları en iyi şekilde temsil edeceğine inandırması gerekiyor. Bu aşamaları geçen kişinin adaylığı desteklenip kabul edilirse, ardından da başarılı olabilirse önce bölge meclisine, oradan da ilçe meclislerine seçilebiliyor. Bu meclislere seçilmişler, bulundukları meclislerde başarılı olabilirlerse ve yeniden aday olup seçilirlerse Eyalet Meclisleri, oradan da Ulusal Meclis seçimlerine aday olabiliyorlar. Karmaşıkmış gibi görünen bu işleyişe, şimdi, biraz daha yakından bakalım!

Küba’da ilk seçimler, Küba Sosyalist Anayasası’nın da kabul edildiği 1976’da yapıldı. İlkinden bu yana seçimler her beş yılda yineleniyor. Milletvekili Genel Seçimlerinin yedincisi ve sonuncusu 20 Ocak 2008’de yapıldı. Küba halkının seçime katılım oranı %96,89 olarak açıklandı. Oyların yaklaşık %3’ü boş çıktı. Sandıklardan çıkan boş oylar, Küba’da olmadığı öne sürülen demokrasinin varlığının bir göstergesi olarak da yorumlanabilir. Ekim 2007’deki yerel seçimlerden sonra yapılan bu son seçimde, Halk Gücü Eyalet ve Belediye Meclisleri Delegeleri, Başkan ve Başkan Yardımcıları; Ulusal Meclis Milletvekilleri, Başkanı, Başkan Yardımcıları ve Sekreteri; Devlet Konseyi Adayları seçildi. Halkın tam da içinde yer aldığı Küba seçim sisteminin temeli, aday önerme ve gösterme yetisine sahip olanlar üzerine kurulu. Örneğin, Halk Gücü Belediye Meclisi Delege seçimlerini birebir halkın kendisi; Eyalet Meclisi ve Milletvekili seçimleriniyse Belediye Meclisi Delegeleri yapıyor. Böylesi bir işleyişe sahip bu seçim sisteminin dünyada başka bir örneği yok!. Komünist Gençler Birliği, Küba İşçileri Konfederasyonu, Ulusal Küçük Çiftçiler Derneği, Kübalı Kadınlar Federasyonu, Üniversite Öğrencileri Federasyonu, Lise Öğrencileri Federasyonu, Ulusal Küba Yazarlar ve Sanatçılar Birliği, Küba Gazeteciler Birliği gibi başlıca kitlesel ve sivil toplum örgütleri, kendi kongrelerinde belirledikleri aday adaylarını öneriyorlar.

Resmi olarak yalnızca, Küba Komünist Partisi (KKP) olmasına karşın Küba’da, gerçekte neredeyse vatandaş sayısı kadar parti olduğunu söylemek abartı sayılmaz. KKP, yapısı ve işleyişi nedeniyle bir seçim partisi değil. Seçimdeki adaylar, tıpkı parti üyesi olmayan öteki tüm Kübalılar gibi partiye üye olmak zorunda değiller, başka bir deyişle adayların parti içinden olması gerekmiyor! Aday olmak için, bizde olduğu gibi, bir yerlere para yatırılmıyor. Halk, daha önce de değindiğim gibi, adaylarını kendi seçiyor. KKP bu sürece karışmıyor, aday sunmuyor, bazı kişileri öne çıkarıp desteklemiyor. Kitle örgütleri, sendikalar, öğrenci ve köylü örgütleri yani halk adayları belirleyip sunuyor. Seçmen kaydı, otomatik, ücretsiz ve halka açık. Herkes listelere kolaylıkla ulaşabiliyor. Seçilenlerse, görevlerini yerine getiriken, icraatlarıyla ilgili olarak seçmenlerine sürekli hesap vermek zorundalar.

Küba örgütlü bir ülke: Ada halkının çoğu, birden çok örgütün üyesi olduğundan ülke çapında yürütülen tartışmalara bu platformlarda katılıyor. Adaylık sistemi de şöyle işliyor: Önce mahalle düzeyinde aday adayları önerilir. Mahallelilerin yanı sıra, büyük kitle örgütleri, sendikalar, kadın federasyonları da kendi aday adaylarını sunarlar. Bu adaylar üzerine yapılan görüşmelerden sonra oylamaya sunulur. Adaylar, oyların %50’sinden fazlasını alabilirlerse seçilmiş olurlar.

Adayların propoganda süreçleri de alıştığımızdan farklı! Öyle büyük paraların harcandığı, gösterişli kampanyalar yok. Küba’da, adayların yalnızca kendi haklarında seçim kampanyası yapmaları da olası değil: Önce mahalle düzeyinde seçilmeleri gerekir. Adaylar belirlendikten sonra da çalışma merkezlerinde ya da herkesin ulaşabileceği yerlerde, örneğin okullarda, ön adayların fotoğraflı biyografileri panolara asılır. Panolarda, ne kadar aday varsa hepsine eşit yer ayrılır. Adayların hepsi, gazetelerde eşit büyüklükte olmak kaydıyla ilan verebilirler. Daha sonra, yine, eşit zaman dilimlerini kullanarak fabrikaları, okulları ziyaret edip ülke için fikirlerini açıklarlar. Hiçbir aday lehine seçim kampanyası yapılamaz. Adaylar ne oy isteyebilirler ne de kendilerine oy sağlamak üzere kimseye tek bir sent para verebilirler. Devlet, tüm seçim masraflarını üstlenir. Bunların ötesinde kampanya yapılmaz; çünkü bir adayın, herhangi bir çıkar ilişkisi içinde başkasından aldığı maddi destekle yaratacağı kampanyanın haksızlık olacağı düşünülür. Halk, oy sayımı sırasında bulunma hakkına sahip ve Küba halkı bu hakkını sonuna kadar kullanıyor.

Seçilmiş milletvekillerinin Eyalet ya da Belediye Meclislerinde Başkanlık, Başkan Yardımcılığı gibi görevleri üstlenmeleri ya da Halk Gücü Ulusal Meclisi’nde Daimi Çalışma Komisyonlarında görevlendirilmeleri gibi çok ender ortaya çıkan durumlarda, Eyalet ve Belediye Meclislerinde, halkın temsilcisi delege olarak yürüttüklerinin dışındaki görevlerinden başka hiçbir maaş alamazlar, başka bir deyişle, milletvekili olmanın maddi bir ayrıcalığı yok!.. Milletvekilliği halka hizmet etmek üzere tümüyle gönüllü yapılan bir iş! Elbette bu durum, Küba’da, bir siyasi kariyerin neden söz konusu olmadığını açıklamaya yeter. Küba’da, zorlama ya da zorunluluk söz konusu olmadığından, oy kullanımı herkesin kendi rızasına bağlı. Son seçimlere katılım %96 oranında gerçekleşmiş. 1976’dan bu yana yapılan seçimlerde, kayıtlı tüm seçmenlerin seçime katılımları en düşük %95,2, en yüksek %98,7 oranlarında gerçekleşmiş. Ulusal Meclis, Eyalet ve Belediye Meclislerini oluşturanlar toplumun tüm katmanlarının gerçek bir yansıması: İşçiler, çiftçiler, öğrenciler, askerler, entellektüeller, sanatçılar, sporcular, doktorlar, bilim insanları, dini liderler, emekliler, ev hanımları...

Seçilmişler, Ulusal Meclisin toplanacağı zamanlarda toplantılara katılırlar, bunun dışında kendi rutin işlerini sürdürürler. Ulusal Meclis, 25 kişilik Devlet Konseyini, Devlet Konseyi de, Devlet Başkanını seçer. Seçilen hükümet, hem Konseye hem de Meclise karşı sorumlu çalışır.

Sistem karşıdevrimcilere ya da muhaliflere seçilme yolunu kapatmamış. Teorik olarak, söze konu aşamaları geçen muhalifler de Ulusal Meclise seçilebilirler. Şimdiye dek, muhalifler mahalli düzeyde seçilebilmişlerse de henüz ulusal meclise girmeyi başaramamışlar.

Katılımcılığın bu denli işletilmesine ve yüksekliğine karşın, zaman zaman, Küba seçim sisteminin demokratik olmadığına, biçimsel ve bürokratik olduğuna yönelik eleştiriler de yapılıyor. Oysa ülkemizde olduğu gibi, birçok ülkede karmaşık çıkar ilişkilerine dayalı adaylar çıkabiliyor. Örneğin ABD’de şu sıralarda bir seçim süreci geçiriyor; görüyoruz ki, bu süreçte milyon dolarlık bütçeler ayrılıp harcanıyor. Başkanlık koltuğuna kimin oturacağıysa kimin daha çok bütçesi olduğuna bağlı; bu yüzden, milyonlarca dolar harcama gerektiren, şaşalı propagandalar yapılıyor. Küba’da Meclisin sahibi, başka ülkelerde olduğu gibi uluslararası dev şirketler değil, bizatihi halkın kendisi. Bu yüzdendir ki, Küba’da yalnızca halkın yararı ve halkı kimin temsil ettiği fazlasıyla önem taşıyor. Küba’da, belki bize öğretilenden büsbütün farklı, bir demokratik sistem işliyor, öyle ki bu sistem, tümüyle insanların, ailelerin ve halkın çıkarlarını temsil etmek üzerine kurulmuş.

Küba’daki değişim süreci, sanıldığının aksine kesintisiz sürüyor. Zaman içinde siyasal sistem tümüyle değişmiş. İşte herkesin anlamak zorunda olduğu şey, tam da bu!.. Küba önce bir devrim sürecinden geçti, sonra SSCB’li bir süreç yaşadı. Şimdilerdeyse yeni bir süreçten geçiyor. Bugünün Devlet yapısında hem devrimi gerçekleştiren Fidel Castro kuşağından insanlar hem de devrimi yaşamamış, yetiştirilmiş ara kuşak genç kadrolar bulunuyor. Örneğin, belki kırk yaşında bile değil, belki de dünyadaki en genç Dışişleri Bakanı Küba’da. Çoğu kırk yaş ya da altındaki gençler, Mecliste büyük oranda yer alıyor. Küba Meclisinde kadın vekil bulunma oranları da yüksek: Önceki Mecliste bu oran %36’yken son seçimlerde %40’a artış oldu. Bir sürü önemli görevi yalnızca gençler yürütüyor. Sosyal değişimler de kesintisiz sürüyor. Özellikle seçim sistemini daha da kusursuzlaştırmak için uğraş veriliyor. Devrimden önce, Batista zamanında, yönetim şeklini ABD’nin belirlediği, bağımlı bir başkanlık ya da yönetim sistemi yok artık Küba’da!.. Küba Meclisinde, artık yalnızca ve tümüyle toplumun çıkarları ve öncelikleri tartışılıyor.

"Benim temel görevim, makamıma yapışmak ya da genç insanların önünü kesmek değil, mütevazı değeri içinde yaşama ayrıcalığına sahip olduğum özel dönemden gelen, kendi deneyimim ve fikirlerimle katkıda bulunmak!.."
Fidel Castro

Ocak 2008’de yeniden milletvekili seçilen Fidel, sağlık sorunları yüzünden görevlerini, 31 Temmuz 2006’da kardeşi ve Başkan Yardımcısı Raul Castro’ya bırakmıştı. 18 Şubat 2008’de yaptığı açıklamadaysa yeni kurulan Mecliste, Devlet Konseyi Başkanlığı ve Başkomutanlık görevlerine aday olmayacağını duyurdu. Fidel’in, Devrimle birlikte 1959’da başlayan Başbakanlığı tam 18 yıl sürdü. 15 Şubat 1976’da, halkın %95’inin serbest, doğrudan ve gizli oylamayla onayını alan Sosyalist Anayasa’yla birlikte oluşan ilk Ulusal Meclisin Devlet Konseyi tarafından Devlet Başkanı seçilmişti Fidel. Hastalığı yüzünden görev teslimi yaptığı günden bugüne geçen sürede, “Fidel Yoldaşın Görüsleri” adı altında yazdığı ya da yazacağı makalelerle Fidel, fikir savaşlarını ve dünyayı bilgilendirmeyi sürdürecek. Kendisinin de söylediği gibi, veda etmiş değil; fikirler savaşının yorulmaz bir askeri olarak durmaksızın çarpışıyor.

Atatürk’ün “Gençliğe Hitebesi”nin özü, “Cumhuriyeti ve Devrimleri Gençlere” emanet etmektir. Fidel’de veda mektubunda, Devrimin korunmasını ve geliştirilmesini, yaşayan ve yönetimde yer alan eski tüfek kadrolarla birlikte, devrim sırasında çocuk olan ya da doğmamış ama bugünün yetişkin ve genç kadrolarına emanet ediyor. Küba’da seçim sandıklarının en güvenilir, sadık bekçileri çocuklar! Nereden biliyorsun demeyin, çünkü gözlerimle gördüm! Devrim’den önce göstermelik yapılan seçimlerde, sandıkların başında askerler nöbet tutarmış. Devrimden sonra seçme-seçilme bilincinin farkına varmaları, sisteme sahip çıkmaları amacıyla seçim sandığı nöbeti çocuklara verilmiş. İşte o gün Ülkemizi düşündüm, dünyanın çocuk bayramına sahip tek ülkesiydik; ama, çocuklarımıza böyle bir görev vermek kimsenin aklına gelmemişti...

Temmuz 2006’dan beri Devlet Başkanlığına vekalet eden Raul Castro Ruz, 24 Şubat’taki Ulusal Meclisin ilk toplantısında 614 milletvekilinin oylarıyla Devlet ve Bakanlar Konseyi Başkanlıklarına seçildi. Raul, salt Fidel’in kardeşi olduğu için o koltukta oturmuyor! Bilinmesi gereken çok önemli bir şey var: Raul Castro Küba halkının gerçek önderlerinden, “Comandante”lerinden biri, tıpkı Che, Camilo ya da Fidel gibi. 1950'li yıllardan beri, Havana'da yer altı örgütlenmesinde, Moncada Kışlası Baskını’nda, Fidel’in “Tarih beni beraat ettirecektir!” dediği ünlü savunmasını yaptığı mahkemede, cezaevinde, Meksika'da sürgünleri örgütlerken, Granma yatında Küba'ya doğru yola çıkarken, Sierra Maestra dağlarında savaşırken, devrim günü Havana'da devrim sevincini yaşarken, Küba'da sosyalizmi kurarken ve savunurken, Domuzlar Körfezi’ne CIA destekli paralı askerler saldırdığında, SCCB dağıldıktan sonra ortaya çıkan Özel Dönem’de Fidel Castro’nun yanı başında ve devrimci mücadelenin en ön safındaydı. Raúl Castro da Fidel’in kardeşi olduğu için değil, Devrimin önemli bir komutanı, bir ülke emektarı olduğu için, Küba halkının efsanevi önderlerinden biri. Raul Castro, Fidel’in yokluğunda Devlet Başkanlığına velaket ederken birinci devlet başkan yardımcılığı ve KKP ikinci sekreterliği görevlerini de sürdürüyordu.

Bu noktada, Küba'nın üst yönetim biçimine ilişkin bilinmesi gereken çok önemli bir konu daha var: Küba’da hükümetler yalnızca devlet başkanının tekil yönetimiyle değil, Komünist Gençler Birliği Genel Sekreteri ve Dış İşleri Bakanı gibi son derece genç üyelerin de içinde bulunduğu "kolektif önderlik" denen, beş kişilik bir ekip tarafından yürütülüyor.

Bütün bu gelişmeler –artık itiraf ve kabul etmeliyiz ki– Küba halkının, Küba Devrim ve Demokrasisinin son seçimlerden daha da güçlenerek çıktığını gösteriyor.

"... Asla unutmayın! Tüm dünyanın şanı bir mısır tanesine sığar."
Jose Marti

Hiç yorum yok: