17 Tem 2006

Bolivya’da ulusallaştırma süreci ve bölgeye etkileri.




Güney Amerika’nın en büyük ikinci gaz rezervlerine sahip olmasına karşın, Bolivya bölgedeki en yoksul ülke. Bu yoksulluğun üstesinden gelmeye çalışan
Bolivya’da doğalgaz kaynaklarını ulusallaştırma süreci başladı. Doğal olarak bu süreç, bölgede bulunan bazı ülkeleri de etkiliyor.

Bolivya Cumhurbaşkanı Evo Morales, 1 Mayıs 2006’da, “doğal kaynakların ulus-ötesi petrol şirketleri tarafından yağmalanmasının” sona erdiğini ilan ederek, ülkenin gaz kaynaklarını kamulaştırıldığını açıkladı. Gaz sahalarında “Kamulaştırıldı: Bolivyalıların Mülkiyeti” yazılı pankartlar yükselirken, Morales, “O gün geldi, beklenen gün, Bolivya’nın doğal kaynaklarımızın mutlak kontrolünü geri aldığı o tarihi gün!” diye konuştu. Morales, Kararnameyle, Bolivya’nın 1997 tarihli hidrokarbon yasasıyla özelleştirilen, üretim şirketleri ve rafinerileri kapsayan beş şirketinin %51 hissesinin kontrolünü, kısa adı YPFB olan devlet mülkiyetindeki hidrokarbon şirketi’ne verilerek, kritik hisselerin kamulaştırıldığını da duyurdu.

Bolivya’nın en büyük iki gaz sahasında işletmesi bulunan Petrobras, Repsol ve Total gibi bütün ulus-ötesi şirketlere, ödeyecekleri vergi ve imtiyazları %50’den %82’ye çıkaran yeni kurallara göre sözleşmelerini yenilemeleri için, 180 gün süre tanındı. 1997 yasaları altında 140 milyon dolar kazanç sağlayan Bolivya, yeni yasalarla bu kazancını 780 milyon dolara yükseltiyor. Morales, 1 Mayıs’ta, başkent La Paz’daki konuşmasında, Bolivya’nın hidrokarbonlarını kamulaştırmanın sadece bir başlangıç olduğunu, çok yakında madenlerde, ormanlarda ve bütün doğal kaynaklarda da” kamulaştırmanın gerçekleşeceğini belirtti.

31 Mayıs 2006’da, Bolivya Özel İşletmeler Federasyonu üyeleri, MAS-Sosyalizme Doğru Hareket Partisi’nin ve Evo Morales’in, ilk 5 aylık icraatlarından derin endişe duyduklarını dile getiren, hükümetin bu icraatlarını “dünya ekonomisi ve insanlığın gelişimini düzenleyen kuralların karşısında duran ideolojik bir macera” olarak niteleyen bir açıklama yaptılar. Kapitalist strateji uzmanlarının bir diğer endişesi de, topraksız köylülerin, yapılan toprak reformlarıyla özel mülkiyete karşı başlatacakları “karşı hareket”ti. Morales, bu açıklamaya 2 Haziran’da açık bir mektupla yanıt verdi: özetle, ”Hükümet tarafından öncülük edilen demokratik ve kültürel devrim, bir adım bile geri atmadan sürdürülecektir!” dedi ve Venezuela - Küba işbirliğinden, Kübalı doktorların “Mucize Operasyonu”ndan ve 120,000 Bolivya’lıya okuma yazma öğreten öğretmenlerden de söz etti.

Öyle görünüyor ki, Morales ve önderlik ettiği hareket, hedefini, Bolivya ulusunun yeniden inşa edilmesi olarak tayin etmiş; bunun gerçekleşmesi için de, tıpkı Venezuela’da olduğu gibi, başkanlık koltuğunu demokratik yollardan ele geçirip kendi liderlerinden birini iktidara getirip, bu fırsatı kendi çıkarlarına uygun olarak kullanmaya başlamıştır. Bolivya halkı da, ülkenin esaslı bir biçimde yeniden yapılanmasını gerçekten istiyor. Bir yanda bu kitle hareketi ve onun ele geçirdiği başkanlık koltuğu, öte yanda da burjuvazi ve onun devleti arasındaki çelişki! Belki de Morales, en başından beri, halk hareketinin tabanın itmesiyle bir şeyi değiştiremeyeceğini, amaca ulaşmak için politik iktidarın ele geçirilmesi gerektiğini bu nedenle, ısrarla söylemekte..

Morales’in kamulaştırma yönündeki uygulamaları Bolivya’daki emperyalist çıkarlara çok önemli bir darbe vurdu. Ne var ki, İspanyol şirketi Repsol, niyetinin ülkeyi terk etmek değil, Bolivya’da faaliyet gösteren yabancı bütün gaz şirketlerinin de katılımıyla, bu sözleşmeleri Bolivya hükümetiyle yeniden müzakere etmek olduğunu belirtti. Kısmen Brezilya hükümetinin mülkiyetinde olan Petrobras’tan bir sözcü de, kamulaştırmanın “dostane bir hareket” olmadığını, Petrobras’ın Bolivya’daki en büyük yatırımcı olduğunu ve Brezilya gazının %67’sinin Bolivya’dan gediğini belirtti.

Bu gelişmeler, Arjantin Devlet başkanı Nestor Kirchner ve Evo Morales’i 29 Haziran 2006’da Buenos Aires’te buluşturarak, “Latin halklarının dayanışması ve entegrasyonu” için örnek bir anlaşma yapmalarını sağladı. 20 yıl süreli bu anlaşmaya göre, Arjantin, satın aldığı doğalgaza önceden olduğu gibi 3.18 USD/Milyon BTU (İngiliz Isı Birimi) değil, 5 USD/Milyon BTU ödeyecek, buna karşılık Bolivya da Arjantin’e yaptığı günlük doğalgaz ihracatını 5 Milyon m3’ten 7 Milyon m3’e çıkaracak. Bu anlaşma sayesinde, Bolivya’nın Arjantin’e ihraç ettiği doğalgazın fiatında %57 oranında bir artış sağlanıyor. Günümüzde, uluslararası piyasada, doğalgaz fiatının 9-10 USD/Million BTU olduğu düşünülürse, Morales, bu yegâne kaynağı ülkesinin kalkınması için daha da akıllıca kullanabilir. Morales, Arjantin’in gösterdiği “dayanışma” ve Bolivya’nın “Latin Amerika’nın 2. büyük doğalgaz kaynaklarına sahip en fakir ülkesi” olma çelişkisinden kurtuluşuna verdiği “destek” için teşekkür ederken, Venezuela ve Küba’nın da çeşitli alanlarda verdiği destekleri de hatırlattı. Kirchner de, bu anlaşmanın bölge insanının kalkınmasına katkıda bulunacağını ve ülkesinin enerji gereksinimini garanti altına alacağını, ayrıca Bolivya’nın güneyindeki doğalgaz kaynaklarını Kuzey Arjantin’e bağlayacak bir boru hattı projesine de başlanacağını söyledi. Chavez’in de desteklediği bilinen bu proje 10,000 km uzunluğunda. Bütçesi 23 Milyar USD. Venezuela ve Arjantin arasında kuruacak olan hattın Bolivya ve Brezilya’dan da geçmesi planlanıyor. Bu boru hattının bölgenin enerji sorunlarını çözmesi ve “topyekün” bir kalkınma sağlaması hedefleniyor.

Bolivya gazının en büyük müşterisi durumundaki Petrobras da, 1999’da yapılan 20 yıllık anlaşmayı yeniden gözden geçirerek, fiatı 3.80’den 4.65’e yükeltmeyi, 1 Temmuz’dan geçerli olmak üzere kabul etti.

Morales geçen yıl seçime girerken doğal kaynakların kontrolünü sağlayacağı sözünü vermişti ve 1 Mayıs’ta bu sözünü yerine getirdi.

Kaynakların ulusallaşması, üreticiler arasında yükselen bir eğilim. Arjantin’in Bolivya’dan satın aldığı doğalgaza, %50 fazla ödemesi, artık “komşulardan piyasa fiatının altında kaynak kullanımı”nı ortadan kaldırıyor. Güney Amerika’nın yeni müttefik cepheleri oluşurken, Venezuela’nın petrolü ve Bolivya’nın doğalgaz rezervleri gibi doğal kaynaklar önemli bir dayanışma aracı olarak görülüyor. Aslında Morales için başka alternatif de yok. Çünkü Güney Amerika’nın bu en yoksul ülkesinin elindeki tek güçlü, stratejik kaynak, sahip oldukları doğalgaz!

Bölgenin jeopolitik durumu çelişkili iki senaryoya gebeydi. Ya, FTAA’in ((Free Trade Area of the Americas = Amerika Serbest Ticari Bölgesi) politikaları daha çok kabul görüp hızlanacak ve “Balkanlar”daki modele doğru gidecek, ya da Arjantin, Brezilya ve Venezuela örneklerindeki gibi yükselen bir müttefiklik bölgesi oluşacaktı. Kasım 2005’teki FTAA toplantısında, Venezuela tarafından desteklenen 4 Mercosur ülkesi Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay birlikte hareket etmiş, ABD başkanı Bush’un planını redetmişlerdi. FTAA ve Bush’un planlarının suya düşmesi Latin Amerika’daki açılımları daha da hızlandırdı. 1 Mayıs’ta Bolivya’daki ulusallaştırma’dan hemen sonra Lula, Kirchner, Chavez ve Morales, Arjantin’de bir araya gelerek, Güney Amerika’daki enerji kaynaklarının güvenliğini ve geleceğini konuştular.

Bölge’nin büyük ülkeleri, ekonomik büyümelerinin getirdiği ciddi enerji sorunlarıyla yüz yüzeler. Arjantin bir zamanlar kendi kendine yeten, petrol ve doğalgaz ihraç eden bir ülkeydi. 1990’ların başında devlet kontrolündeki enerji şirketlerinin özelleştirilmesi, petrol ve gaz araştırmalarında düşüşe yol açtı, rezervler azaldı ve gelinen noktada Arjantin, kendi gereksinimi olan hidrokarbonları ithal eder duruma geldi. Brezilya ise, petrol konusunda kendi kendine yetebiliyor, ancak doğalgaz gereksiniminin yarısını Bolivya’dan alıyor. Ama görünen o ki, bu durum uzun sürmeyebilir, çünkü Petrobras’ın %60 hissesi artık devlete değil, ABD sermayeli bir organizasyona ait!

Bölgenin büyük ülkelerinin enerji gereksinimleri Bolivya ve Venezuela’ya bağlı. Bu gelişmelerden en çok etkilenecek ülke olan Brezilya, Chavez’in bölgedeki liderliğinden rahatsız. Çünkü, Chavez’in, Morales’e arka çıkması, Petrobras’ı daha da zor durumda bırakıyor.

Bolivya’nın hidrokarbonları ulusallaştırma hareketi, Ekim’de seçimlerin yapılacağı Ekvator vb. diğer bölge ülkelerini de etkiliyor. Hatta, Ekvator hükümeti, ABD Petrol şirketi OXY ile olan anlaşmasını iptal etti. Onlarca yıldır petrol ihracatçısı olan Ekvator’da, kendisine ait bir rafineri bile yok; petrol ihracatı yapmalarına karşın, benzin ve dizel ithal eden bir ülke.

Önümüzdeki aylarda Peru, Ekvator, Nikaragua ve Meksika’daki seçimlerden sonra bölge haritası daha da değişik bir biçim alabilir. FTAA’in durdurulması hükümet ve toplulukların önemli bir başarısıydı. Ama bu, yeterli değil. ALBA hedeflerinde olduğu gibi hâlâ, halkların entegrasyonu pazar entegrasyonundan çok daha önemli.

Bolivya Projesi bölge için etkin bir model oluşturuyor. Bu ulusallaştırma uygulamaları “Southern Gasoduct” yani Enerji Birlikteliği”ne geçişin başlangıcı olacak gibi görünüyor. Bu alanda sağlanacak başarı, gelecekte, bölgede başka entegrasyonların olabileceğinin de somut bir göstergesi olmaya aday.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Cuneyt Bey,

Makalenizi okudum. Tebrik ederim. Gelismelerden haberim yoktu, bilgilendirmeniz icin ozellikle tesekkur ederim. Tesaduf bu ya, gectigimiz haftalarda Che'nin Bolivya Gunlugu'nu okuduktan hemen sonra, boyle bir haber almak, benim icin daha bir manali oldu.

Hakkinizda internette bilgi ararken, latinbilgi.net sitesindeki makalelerinize denk geldim. ilk firsatta bunlari da okuyacagim.

http://www.latinbilgi.net/index.php?eylem=yazar_goster&yazar_no=9


Saglicakla..



Fatih Ozaydin

Osaka Universitesi