11 Ara 2020

Ütopya mi, Distopya mi?

 

Ütopya, gercekte var olmayan, gelecekte belki varolabilecek, olmasi istenen bir toplum, devlet veya siyaset tasarimi olarak adlandirilabilir; düsünsel bir kurgudur. Kökeni Yunanca olup, Ingiliz yazar Thomas More ayni isimde bir kitap yazarak bu kavram ile bizi tanistirmistir. Ütopya, gercekle tam olarak bagdasmasa da gelecegi kurmak icin ihtiyac duyulur cunku hayal etmek, olmayani yaratmak icin atilacak ilk adimdir aslinda. Baska bir yasamin, düzenin, toplumsal iliskilerin hayalidir ütopyalar, en önemlisi de bir özlem icerir.

Bu kavramin karsisinda, bir de distopya vardir. Distopya, ütopyanın karsiti olan bir toplum düzenidir, anti tezdir. Ütopya, mükemmeli hayal eder, kurgular ve özlem duyarken, distopya totaliter toplumu, korkuyu, baskiyi temsil eder.  Distopik edebiyat icinde en ünlü olanları Gerorge Orwell'in 1984 ve Aldus Huxley'in Cesur Yeni Dünya adli romanlarıdır.

Ütopyalar adaletli, esitlikci, insanin insani sömürmedigi bir toplum düzenine kafa yorar ve bunun pesindedir. Siyasi mücadelede, günük yasamda, is yasaminda “ütopik” olarak nitelenen cözümler zaman zaman kücültücü ifadelerle elestirilebilir; cünkü yukaridaki tarife göre hayal ürünü oldugu önyargisi vardir.

Amma abarttin, ütopik sende! kücültücü bir ifadedir.

Ütopyalar iyidir, fakat o kurguya ulasmak icin yasamin süregelen gercekelerine göre hareket etmek de esastir. Ütopyayi gerceklestirmek icin önce onu bir ideolojiye, oradan da siyasete evirmek yerinde olur.

Örnegin; kapitalizm ve emperyalizm elbirligi icinde dünyayi daha distopik, baskici ve totaliter bir ucuruma sürüklerken, sosyalizm, zihinlerde olusmus ütopik bir hedefin yapi taslarini dösemek icin ugrasir; kapitalist üretim tarzının özelliklerini, hareket alanlarini, sınıfsal farklarini dikkate almadan daha adaletli bir toplum ortaya koyar.

Bugün dünyanin dört bir yaninda anti-kapitalizm yükselirken, bu baskaldirinin, uyanisin, isyanin sosyalizme yakinlasmamasi düsündürücüdür. Bu durum belki de insanliga, sanki kapitalizmin alternatifi olarak distopik, post-modern bir toplumun sunulmasi olabilir. Günümüzde bu distopik sunus ve alternatiflerin agir basmasi önemlidir, kafalari karistiran da budur.  

Distopya, acilarin, savaslarin, adaletsizliklerin yasandigi, felaket sonrasi gelen totaliter bir toplum düsüncesidir, kapitalizmi de bir felaket olarak konumlarsak, arkasindan distopik bir dönemin gelmesi sunulmasi yanlis olmaz ama alternatifi gibi sunmak, kurtulusu buna baglamak son derece yanlistir, kokutucudur ve sadece filmlerde romanlarda kalmasini dilemekten baska care yoktur. Insanligin gelecegini karartan bir kurmacadir.

Örnegin icinde yasadigimiz dönemde ki pandemi belasina ve asi tartismalarina bakalim. Sosyalist bir dünya düzeninde, bu felaketin tedavisi icin “insanlik” tek ve mutlak bir asi üretecek, bütün dünyaya bunu ücretsiz sunmak icin seferber olacak, tabii ki bu asi da ne bir kurumun, kisinin, devletin patenti altinda, ne de  mülkiyetinde olacaktir.  Halbuki su anda bütün kapitalist kurallar islemekte, insanligin birikimi olmasi gereken asi arastirma, gelistirme ve üretimindeki sürecler, rekabet ve rant ile kirlenmekte, insanligin topyekun kurtulus hedefinin önünde durmaktadir. Sonuc olarak bütün bu rekabet kosullari icinde insanlik, üretilen binlerce düzmece haberin de destegi ile, üretilen asilara kusku ile bakacaktir uzun bir süre. Bu kosullarda bir sürü kirli kurmaca teoriyi besleyecektir.

Ütopya’nin gerceklesmesi, büyük boyutlu bir isbirligi, kararlilik, mücadele, birikim, caba ve israr gerektirir. Ütopyanin sonunda insanlik, toplum icin aydinlik vardir, umut vardir.

Distopya ise bir grubun kendi kurtulusu ve selameti icin, baskalarini goz kirpmadan harcayacagi bir sistematiktir, despotiktir, zorlayicidir, tipki kapitalizm gibi. 

Ileri 

 

Hiç yorum yok: