BİRGÜN Gazetesi'ndeki hali
Amerikan
Kızılderilileri’nin şöyle bir deyişi varmış:
“Bir
insanı yargılamadan önce, gökte üç ay eskiyinceye dek, onun makosenlerinde yürü.”
Dışarıdan
bakınca pek çok yaşam yanlış, mantıksız bazen de delice gözükebilir. Dışarıda
kaldığımız sürece insanları, yaşamlarını ve ilişkilerini yanlış da
yargılayabiliriz. Yalnızca içinden, yalnızca gökte üç ay değişene dek onun
makosenleri içinde yürüyerek, o insanın davranışlarına yönelten sebepleri
anlamaya başlayabiliriz. Anlayış bilgililiğin kibiriyle değil, alçakgönüllülüğü
ile doğar.
İnsanı
anlamaya yönelik bu cümleleri Küba için de sarfetmemek olanaksız. İşte 8. defa Küba’ya
yaptığım seyahatimin sonundaki yazının teması “Değişime Şahitlik” olsun
diye düşünerek, notlar aldım dönüş yolunda...
1959’daki Devrim’den sonra,
ağırlıklı olarak Sovyetler Birliği destekli bir ekonomik gelişim sürdüren Küba,
Sovyet Bloğunun dağılmasıyla ortaya çıkan ekonomik sorunlarının çözümü için,
Turizm Sanayini seçmiş. Öz sermayesi bu alandaki yatırımları yapmaya yetmediği
için de İspanya, Kanada ve Almanya’daki yatırımcıların girdileri ile adada uzun
zamandır devam eden, yükselen bir turizm faaliyeti sürmekte. Eğitime yaptığı
yatırımın karşılığı olarak, bu yeni iş kollarındaki ihtiyacı besleyecek altyapıya
sahip Küba’da süregelen bir diğer alan ise, bireysel olarak turizm sanayinden
beslenen girişimciler. Bunların arasında taksicilerden, evinin odasını
kiralayanlara, ya da turistlerle fotoğraf çektirip bu hizmetlerden gelir elde edenler,
sokak sanatçıları gibi birçok yeni iş kolu var.
Ülkenin
batısında Brezilya-Küba işbirliği ile kurulan, 465 km’lik Mariel Özel Kalkınma
Bölgesi gibi özel yatırım alanı kolaylıkları ile yabancı sermayenin girişinin
daha da hızlandığını ileride görebiliriz. Yatırımcıdan alınan vergiler yarı
yarıya düşüyor. Gelen yatırımcıya kamulaştırmaya gidilmeyeceği güvencesi
veriliyor. Geçmişten farklı olarak eğitim, sağlık ve askeri yatırımlar
haricindeki alanlar yabancı sermayeye açılıyor. İktisadi ortaklıklar ve karma
yatırımlar teşvik edilse de şirketlerin kendi başına yatırım yapmalarının
önünde bir engel kalmıyor.
Bütün bu
yenilikleri birleştirince Küba’daki değişime şahit olmamak mümkün değil.
Ada’ya beraber geldiğim, ilk
defa adayı ziyaret eden dostlarım, Küba Sosyalizmi’nin nasıl işlediğinden, rom’la
yapılan kokteyl çeşitlerine kadar çok geniş bir yelpazeyi yaşayıp tartışırken,
Küba’yı, yıllardır yaşadığımız Türkiye coğrafyasının değerleriyle
anlamlandırmaya, kafalarda bir yerlere yerleştirmeye çalışırken, ben Küba’daki değişimleri,
2003’den beri tanışık olduğum sokakları, evleri, insanların ve yaşamlarının
nasıl değiştiğini veya yer yer de hiç değişmediğini gözlemeye gayret ettim. Bazı
şeyler değişirken, zamana ve şartlara yenik düşerken, bazı şeylerin de çelik
gibi nasıl kalabildiğini anlamlandırmaya çalıştım.
Bu defa İstanbul – Moskova –
Havana hattından geldik adaya. İlk defa Küba’ya Rus Havayolları ile geldim ve
bundan sonra bu rota da kesinlikle ilk bakacağım havayolu olacak. Moskova
aktarması yaklaşık 8 saat olmasına rağmen, bu süre Moskova’nın merkezine inecek
kadar yeterli olduğundan, bekleme konusu hiç sorun olmadı. Kızıl Meydan’da 3
saat geçirmek, uzun yolculuk öncesi pek keyfili bir seçenekti. Moskova’nın
sanat galerisi gibi metrosunu, Kızıl Meydanı, Lenin mozolesini görmek için
yeterince zaman var.
Yaklaşık 13 saatlik uzun bir
Moskova - Havana uçuşundan sonra, zamanında Jose Marti Uluslararası Havalimanı’na
konduk. “İnen Uçaklar” panelindeki sayının her yıl arttığını söyleyebilirim, demek
ki, turizmde işler yolunda gidiyor. Pasaport kontrolü, bagajların çıkışı da
sorunsuz tamamlandı ve hemen çıkıştaki döviz gişelerinin önünde buluştuk.
Havalimanının içindeki döviz gişeleri dışarı taşınmış, bu da içerideki trafiği
oldukça rahatlatmış. Olumlu bir gelişme. Havalimanının dışında taksi için turistleri
yönlendiren görevliler, bizim gibi kalabalık gruplar için minibüs-taksi ayarlamaya
çalışıyordu. Bu konuda da oldukça profesyonel bir hizmet aldık ve Vedado
merkezdeki küçük otelimize doğru yola çıktık.
Havana’da, 3-yıldızlı küçük,
temiz bir otelde kalıyoruz. Eksikleri hala var, ama otelin kahvaltı menüsüne
yoğurt eklenmiş ve sallama dahi olsa poşet çay ikramı var. Ama Küba’nın sert ve
lezzetli kahvesi varken kim çay içmek ister ki! Küba’daki pansiyonculuk
sistemine dahil olan evlerde kaldığımızda da ev sahiplerimizin bizlere poşet
çay teklif ettiklerini gördük. Geçen yıla göre en önemli değişim, otelde ücreti
karşılığı Internet olmasıydı. Lobby’deki bir bilgisayardan hizmet almak
mümkündü. Yavaştı, teknolojik zorlukları vardı, ama geçtiğimiz on yılı
düşününce, bu bence çok önemli bir gelişme olmuş. Ayrıca Trinidad ve Vinales’de
kaldığımız evlerde ev sahipleri ile yaptığım sohbetlerde, 3-4 kişinin
birleşerek internet hizmeti alarak ortak kullandıklarını öğrendim.
Sabah otelden çıkıp Malekon
boyunca yürürken, sahildeki küçük stadyumda spor yapanları selamladık. Boks
antremanı yapanlar, koşanlar, duvar tenisi yapanlar, beyzbol oynayanlar...
Spor, Küba insanının günlük hayatında var, toplum sağlığı açısından
özendiriliyor. Ulusal spor olan Beyzbolun yanında, futbolun oldukça fazla
yaygın olduğunu görüyorum. Yıllar önce Birgün gazetesi adına adaya geldiğimde,
Avrupalı gazeteciler ile bir takım kurup futbol oynama gafletinde bulunmuştuk
gençlerle. Bizi evire çevire yenmişler, üstüne de bira ısmarlatmışlardı...
Değişmeyen güzel şeylerin
başlarında Meliha Cohiba otelinin karşısındaki Jazz Cafe’de sahne alan Diakara
Jazz grubu geliyor. 10 CUC (yaklaşık 20 tl) giriş ücreti olan bu mekanda, Oscar
Valdez ve Diakara’yı dinleyebiliyorsunuz, üstelik 10 CUC tutarı kadar içecek
alarak. (1 Mohito = 2.5 CUC). 23:00’de sahne alan Diakara’yı izlemek ve
dinlemek için 22:00’de oralarda olmak yeterli. Her akşam başka bir grup
çıkıyor. Mekan çok ama çok soğuk. Küba’nın sıcak iklimine aldanıp sakın ola
üstünüze birşey almadan gitmemelisiniz.
Değişmeyen bir diğer konu
Kübalı kadınların ve erkeklerin kendine olan özgüvenleri. Güzellik olgusu
kültüre, coğrafyaya, alışkanlıklar ve yaşam biçimine göre değişiyor galiba.
Küba insanının kendine özgü güzellik anlayışı ve özgüveni birleşince, yıllardır
değişmeyen hızlı sosyalleşme ve çevrelerine karşı hızlı uyum gösterme davranışlarının
hiç değişmeden aynı kaldığını söyleyebilirim. Kadınlar yine beğendikleri bir
erkek olduğunda bunu çekinmeden gösteriyorlar, erkekler, özellikle gençler çok bakımlılar, hatta zaman zaman, kadınlardan bile daha çok.
Eski Havana’nın durmak
bilmeyen değişimi ve tamiratı devam ediyor. Restore edilen evlerle, hala tamir
edilmeyi bekleyen evler yanyana. Yavaş ama kararlı bir değişim süreci var bu
bölgede. UNESCO’nun da desteği ile, Malecon bölgesindeki tamirat sonucunda
değişen evlerin bir kısmı, otel, restoran, kültür sanat merkezi veya sosyal
alanlara çevriliyor. İnsanlar daha yeni, toplu konutlara taşınıyor. 2003’den
beri bunun etkilerini ve yansımalarını görebiliyorum. Devrim’den sonra herkes
oturduğu yerde kalmaya devam etmiş, ama uzun yıllar bakım görmeyen evlerin
yenilenebilmesi için de kaynak olmadığından zor şartlarda yaşanmış.
Mesela Klasik Amerikan
Arabaları, kendileri kadar klasik bir başka hiç değişmeyen Küba gerçeği. Hala
çok iyi durumda olmaları, Küba gibi yıllardır zamana ve 50 yıllık ABD
ablukasına meydan okurcasına dirençli olmaları, sahiplerinin göz bebeği olarak işlerine
devam etmeleri yanında, değişen şey, artık
sahiplerinin bu araçları küçük birer işletme gibi kendi hesaplarına taksi
olarak kullanabildikleri gerçeği. Küba’da benzin, Venezuella’nın desteğiyle
yaklaşık 1.5 CUC. (3TL) klasik araba sahipleri de normal taksicilik ve
günlük/saatlik kiralamalarla hem masraflarını çıkarmaya hem de ek gelir elde
etmeye çalışıyorlar.
Havana’nın bir diğer
değişmezi, Eski Havana’da bulunan “Almacenes San José”. Burası eskiden antrepo
olarak kullanılan kocaman bir alanken, Kübalı sanatçı ve hediyelik eşya
üreticilerinin eserlerini satabilmeleri için yeniden düzenlenmiş ve ortaya Havana’nın
önemli resim ve hediyelik eşya pazarlarından biri çıkmış. Bence Küba seyahati
boyunca hediyelik eşya olarak ne alsam diye düşünmeye gerek yok. Son gün
Havana’dan ayrılmadan önce 2-3 saatinizi buraya ayırmak yeterli. Çeşit çeşit
mıknatıslar, ahşap işleri, puro aksesuarı, müzik aleti, biblo ve takı’nın
yanında, resim, puro ve rom alabileceğiniz, gerektiğinde para
bozdurabileceğiniz yerler mevcut. Yalnız unutulmaması gereken çok önemli birşey
var, satın alınan resimler için, sanatçı ile beraber giderek kayıt bürosuna resim
kayıtlarının yaptırılması gerekiyor. Yaptırmazsanız çıkışta resmi görevliye
ödeyeceğiniz ücreti, gümrük memuruna ödemek zorunda kalabilirsiniz. Antrepo’da
herşey pazarlığa açık, çok pahalı nesneler değil ama toplu alışveriş yaparsanız
daha uygun indirimler alabilirsiniz.
Yıllar içinde sayıları daha
da artan sokak pizacılarını her yerde görmek mümkün. Havana’da neredeyse her
evin, Kırsalda ise caddeye bakan evlerin verandalarında saçtan yapılmış, iki katlı,
derme çatma küçük fırınların içinde, alt
sırada közlenmiş kömür, üst sırada ise tek porsiyonluk pişen peynirli pizzalar,
Küba’nın en güzel atıştırmalık öğle yemekleri, üstelik sadece 0,5 CUC (1 TL). Pizza
çeşitleri artmış ve yerel kültüre uyan değişik tadlar görmek mümkün. Ama
alışkın olmayanlar için peynirden şaşmamak en iyisi.
Trinidad’daki Ancon Plajı da
değişmeyenler arasında. Bence burası Küba’nın en özel yerlerinden biri.
Öncelikle Varadero gibi turistlerin yoğun olduğu bir kumsal değil, çok tesis
yok, upuzun plajda herkese yer var. Gittiğimiz Cumartesi günü gelen Küba’lı
ailelerle birlikte kumsalı paylaştık. Herkesin özgürce dinlendiği, eğlendiği
ama kimsenin kimseyi rahatsız etmediği, bakışlarla süzmediği, gölge parasının
alınmadığı, dönmek istemeyeceğiniz bir ortam. Kumsalın hemen yanındaki bardan
içecek almak, kafeteryasında oturmak mümkün. Deniz’e serinlemek için değil,
ıslanmak için girilebilir ancak, o kadar sıcak!.
Küba’daki alışverişlerde
şöyle bir alışkanlık oluşmuş ne yazık ki. Bu duruma şimdilik sadece yoğun
turizm yaşanan, kalabalık yerlerde rastladık. Para üstü eksik veya aralara
yerel para birimi olan Peso sıkıştırılarak veriliyor. Eğer dikkatli olmazsanız
yanlış para üstü almanız olası. Bu duruma dikkat edip uyardığımızda da,
düzeltme yapıldı ve eksik ödeme tamamlandı. İlk gezilerime göre bu durumu “Turizmin
Taşıdığı Yozlaşma” olarak adlandırıyorum.
Havana’da yıllardır azalmaya
yüz tutan “politik panolar”ın sayısı aynı eğilimle azalmaya devam ediyor.
2003’de ilk gittiğimizde gördüğümüz, ABD’yi yerden yere vuran panolar artık neredeyse
yok. “Beşli”ye ve “Abluka”ya ait panolar var. Havana’nın merkezi yerlerinde ise
neredeyse bunlardan da hiç yok. Havana’nın aksine kırsalda ve yol boyunca daha
çok politik pano görebilirsiniz. Reklam kaynaklı ses ve görsel kirlilik ise hiç
yok. Fidel ve Che’nin sözlerini, resimlerini de buralarda daha çok görmek
mümkün. Politik, eğitim ve eğlence amaçlı duvar boyama sayısında da artış var. Her
duvar da çeşit çeşit grafitiler... İlköğretim okullarındaki duvar boyamaları,
bunları yapan öğrencilerin içindeki renkleri, coşkuyu, sevinci anlatırcasına
cıvıl cıvıl. Okul duvarları bulaşıcı hastalıklara karşı bilgilendiren, kişisel
temizlik konusunda eğiten ve tabii ki,
politik öğretiler içeren afişler ile dolu.
Neşeli insanlar, temiz,
sağlıklı, pırıl pırıl giyinmiş okul çocukları, çalışan, dilenen hiçbir çocuğun
olmaması, “Bir Dolar” isteyen ya da “Amigo Taxi” diyerek el sallayan insanların
sayısının kırsala doğru gittikçe azalıyor olması Küba’nın değişmeyenlerinden.
Malekon her zaman eğlenceli,
özellikle akşamları. Biraz kuruyemiş ve içecekleriniz ile duvara iliştiğinizde,
gelip geçenleri izlemek, onlara laf atmak, takılmak, şarkılara ve danslara
ortak olarak geceyi geçirmek olağan ve en güzel eğlencelerden. Aynı şekilde
Trinidad’da “Merdivenler” gece eğlencesinin merkezi. Burada sahne alan grupları
izlemek, dinlemek ve en önemlisi size dans teklif eden bir Kübalı’yı reddetmemek
gerekiyor. Gecenin ileri saatlerine kadar devam, açık sahnedeki müzikal ortam
olmazsa olmaz.
Değişen göç yasası
ile Kübalılar’ın ülke dışına çıkışları, yurt dışında çalışmaları ve ailelerine
para göndermelerinde kolaylıklar sağlandı. Küçük işletmelerin varolması
özendirildi, herkesin küçük de olsa kendine ait toprağını daha çok ekip biçmesi
teşvik edildi. Bunun en hızlı yansıması da sokaklarda görülüyor.
“Domates-Biber-Patlıcan” diye bağırmasa da, el arabaları ile sebze ve meyve
satanların sayısında artış var. Berberlik, terzilik, taksicilik, atıştırmalık
satışları, restoran işletmeciliği gibi türlü iş kollarında bireysel işletme
lisansı almak mümkün. Son yapılan düzenlemeler ile 120’den fazla iş kolu bu
tanıma giriyor. En ilginci ise “Dandy”ler. Bunlar yerel Küba kıyafetleri giyip,
para karşılığı turistlere görüntü verenler. Bütün bu değişimler Küba Komünist
Partisinin son kongresinde alınan kararların, güncel hayata etkileri. Açıkçası
en somut değişikliği, Havana’daki Amerikan Çıkarlar Ofisi’nin önündeki uzun
kuyrukta gördüm. Daha önceki ada ziyaretlerimin aksine bu defaki kalabalık daha
fazlaydı. Bu değişimin bir diğer etkisini, Havana-Trinidad otobüsündeki rehberimizin
söylediklerinde de gördüm. İngilizce öğretmenliğinden mezun olan Moris, turizm
sektöründe çalışmaya karar verdiğini, birçok Kübalı gibi yeni göç yasası ve
imkanlar el verirse yurt dışında bir süre çalışmayı ve ailesine daha çok para
göndermeyi düşündüğünü söyledi. Ülkesini sevdiğini, asla terketmeyi
düşünmediğini, ama yeni doğacak bebeğine ve ailesine de daha iyi imkanlar
sunmak istediğini saklamadı. Önümüzdeki yıllarda daha çok Kübalı Expat (yurt
dışında yaşayan ve ülkesine para gönderen lejyoner profesyoneller) göreceğiz
gibime geliyor.
Bu 11 milyonluk ülke,
toplam 50 üniversitesi, üniversitelere bağlı 73 araştırma merkezi, 2 milyondan
fazla öğrencisi ve son 40 yıl içindeki 700.000 üniversite mezunu ile eğitimli
nüfus olarak Amerika’nın en önde gelen ülkesi.
Kırsala gittikçe
hayat daha yavaş, çok daha sade, insancıl ve dingin. Örneğin Vinales’deki tütün
işçisi Gerardo hiç yaşlanmıyor. 2003’de tanıdığımız ellilerindeki Gerardo’da tek
tel beyaz saç yok. Babası yetmişlerinde, arka bahçede akşam için domuz kesiyor.
İşini bitirip yanımıza geldiğinde yakıyor bir puro ve sohbet ediyoruz. Gerardo’nun
mutfağında propan gazlı ve odun ateşinden iki ocak var. Bize kahve yapıyor,
tütün yapraklarını önümüze serip, puro sarıyor. Yaprağın ortasındaki damarın
çıkartılması gerektiğini çünkü ençok nikotinin burada olduğunu öğreniyoruz. Gerardo’nun
purolarından satın alıyoruz, kendimize ve Türkiye’deki dostlarımıza. Gerardo
puroları çantamıza saklayarak götürmemizi öğütlüyor.
Küba mutfağı zengin
hiç değil. Malzemeler kısıtlı. Kübalılar için yemek bir araç, amaç değil. Bizim
gibi uzun masa başı sohbetleri yok. Evlerde kaldığınızda tavsiyem istakoz
denemeniz. Ev sahibinizin aşçılığı konusunda şanslıysanız, ızgarada yapılmış
lezzetli bir istakozu uygun fiyata yiyebilirsiniz. Bunun dışında deniz
ürünlerini (balık, karides, kalamar) denemelisiniz. Kırmızı et yok. Tavuk ve domuz
diğer yaygın et ürünleri. Vejeteryanlar için çok az seçenek var. Genellikle muz
kızartması, pirinç, fasulye’den başka seçenecek bulmak zor.
Küba, özlediğimiz ve
özendiğimiz “başka bir dünyanın ve insanın var olabileceği” mücadelesine ve
hayatta kalma direncine saygıyla destek verdiğimiz bir ülke. Birçok gidenin,
“biz başaramadık ama onlar inatla ve inançla direniyorlar, başarsınlar!...”
dediği, kafa yorduğu bir ülke. Küba’yı, özellikle mücadelesini anlamak kolay
değil. Küba’yı sadece “Sosyalizm”i anlamaya çalışarak, oradaki yaşamı direkt
Sosyalizm’e, Sosyalizm’i de Küba’yla özdeşleştirmek de bence doğru değil. Kendimizi
anlatarak onları anlamamız zor. Bizim günlük yaşamdaki kültürel anlayış ve
alışkanlıklarımıza dair gösterdikleri farklı davranışları yakıştıramıyor bile
olabiliyoruz.
Gerçek olan, Küba
kendi güncel ve tarihi şartları içinde, Sosyalist geçmişini ve karekterinin
eksenini kaydırmadan, eşitlikten, dayanışma ruhundan vazgeçmeden, bir yaşam ve
varolma mücadelesi veriyor. Kararları halk alıyor, deneniyor, uyguluyor,
öğreniyor. Başarılı olmayan pratikler varsa ısrar etmiyor, yeniden sorguluyor.
Bu mücadeleyi ve dönüşümü, devrimi yapan nesil ile devrimden sonra doğanlar
kollektif bir şekilde birbirini anlayarak ve en önemlisi el vererek yapıyor. Bu
çok uzun soluklu bir dönüşüm ve var olma mücadelesi. Çünkü kapitalizm ve yıkıcı
etkileri hemen suyun öbür tarafında, kapıda bekliyor.
Onbeş kişi gidip tohum
serptik Küba’ya ve yeni tohumlar getirdik ülkemize. Zamanın yavaş ve mutlulukla
ilerlediği Küba’da neredeyse hiç yaşlanmayan dostlarımızı yeniden gördük.
Kübalılar ablukanın
yıkıcılığına rağmen, hala en gelişmiş ülkelerden daha neşeli, daha sağlıklı,
daha mutlu ve en güzeli daha onurlular. SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni
dünya düzeni, ABD'nin Fidel başa geldiği günden beri süren yıkma girişimleri,
suikastler ve ablukaya rağmen, ayakta kalabilmeyi başardılar. Ülkeye gönül bağı
olanların Küba’ya ve halkına sevgisinin ve saygısının artması olağandır.
“Başka
gökler altında son saatim geldiğinde, benim son düşüncem bu halk ve özellikle
sen olacaksın. Öğrettiklerin için ve eylemlerimin en son sonuçlarına dek sadık
olmaya çalışacağım; örneğin için sana teşekkür ettiğimi, devrimimizin dış
politikası ile her zaman özdeşleştiğimi ve buna devam edeceğimi, sonumun geldiği
herhangi bir yerde Kübalı devrimci olmanın sorumluluğunu duyacağımı ve öyle
davranacağımı, çocuklarıma ve karıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı ve bundan
üzüntü duymadığımı, aksine sevindiğimi, onlar için hiçbir şey istemediğimi
çünkü devletin onlara yaşama ve eğitim görmeleri için gereken her şeyi
vereceğini biliyorum.
Hasta
la Victoria siempre! Patria o muerte!"
Ernesto
Che Guevara...
Değişerek,
değişmemesi gerekenlerin koruma mücadelesini veren Küba’ya bin selam olsun!
Cüneyt GÖKSU
Cuneyt.Goksu@Gmail.com
1 yorum:
Yine harika bir Küba yolculuğunun çok başarılı bir anlatımı olmuş..
Viva laCubana!
Yorum Gönder