2 Kas 2014

Değişen Küba’nın Değişmeyenleri



BİRGÜN Gazetesi'ndeki hali

Amerikan Kızılderilileri’nin şöyle bir deyişi varmış:
Bir insanı yargılamadan önce, gökte üç ay eskiyinceye dek, onun makosenlerinde yürü.”

Dışarıdan bakınca pek çok yaşam yanlış, mantıksız bazen de delice gözükebilir. Dışarıda kaldığımız sürece insanları, yaşamlarını ve ilişkilerini yanlış da yargılayabiliriz. Yalnızca içinden, yalnızca gökte üç ay değişene dek onun makosenleri içinde yürüyerek, o insanın davranışlarına yönelten sebepleri anlamaya başlayabiliriz. Anlayış bilgililiğin kibiriyle değil, alçakgönüllülüğü ile doğar.

İnsanı anlamaya yönelik bu cümleleri Küba için de sarfetmemek olanaksız. İşte 8. defa Küba’ya yaptığım seyahatimin sonundaki yazının teması “Değişime Şahitlik” olsun diye düşünerek, notlar aldım dönüş yolunda...

1959’daki Devrim’den sonra, ağırlıklı olarak Sovyetler Birliği destekli bir ekonomik gelişim sürdüren Küba, Sovyet Bloğunun dağılmasıyla ortaya çıkan ekonomik sorunlarının çözümü için, Turizm Sanayini seçmiş. Öz sermayesi bu alandaki yatırımları yapmaya yetmediği için de İspanya, Kanada ve Almanya’daki yatırımcıların girdileri ile adada uzun zamandır devam eden, yükselen bir turizm faaliyeti sürmekte. Eğitime yaptığı yatırımın karşılığı olarak, bu yeni iş kollarındaki ihtiyacı besleyecek altyapıya sahip Küba’da süregelen bir diğer alan ise, bireysel olarak turizm sanayinden beslenen girişimciler. Bunların arasında taksicilerden, evinin odasını kiralayanlara, ya da turistlerle fotoğraf çektirip bu hizmetlerden gelir elde edenler, sokak sanatçıları gibi birçok yeni iş kolu var.

Ülkenin batısında Brezilya-Küba işbirliği ile kurulan, 465 km’lik Mariel Özel Kalkınma Bölgesi gibi özel yatırım alanı kolaylıkları ile yabancı sermayenin girişinin daha da hızlandığını ileride görebiliriz. Yatırımcıdan alınan vergiler yarı yarıya düşüyor. Gelen yatırımcıya kamulaştırmaya gidilmeyeceği güvencesi veriliyor. Geçmişten farklı olarak eğitim, sağlık ve askeri yatırımlar haricindeki alanlar yabancı sermayeye açılıyor. İktisadi ortaklıklar ve karma yatırımlar teşvik edilse de şirketlerin kendi başına yatırım yapmalarının önünde bir engel kalmıyor.

Bütün bu yenilikleri birleştirince Küba’daki değişime şahit olmamak mümkün değil.

Ada’ya beraber geldiğim, ilk defa adayı ziyaret eden dostlarım, Küba Sosyalizmi’nin nasıl işlediğinden, rom’la yapılan kokteyl çeşitlerine kadar çok geniş bir yelpazeyi yaşayıp tartışırken, Küba’yı, yıllardır yaşadığımız Türkiye coğrafyasının değerleriyle anlamlandırmaya, kafalarda bir yerlere yerleştirmeye çalışırken, ben Küba’daki değişimleri, 2003’den beri tanışık olduğum sokakları, evleri, insanların ve yaşamlarının nasıl değiştiğini veya yer yer de hiç değişmediğini gözlemeye gayret ettim. Bazı şeyler değişirken, zamana ve şartlara yenik düşerken, bazı şeylerin de çelik gibi nasıl kalabildiğini anlamlandırmaya çalıştım.

Bu defa İstanbul – Moskova – Havana hattından geldik adaya. İlk defa Küba’ya Rus Havayolları ile geldim ve bundan sonra bu rota da kesinlikle ilk bakacağım havayolu olacak. Moskova aktarması yaklaşık 8 saat olmasına rağmen, bu süre Moskova’nın merkezine inecek kadar yeterli olduğundan, bekleme konusu hiç sorun olmadı. Kızıl Meydan’da 3 saat geçirmek, uzun yolculuk öncesi pek keyfili bir seçenekti. Moskova’nın sanat galerisi gibi metrosunu, Kızıl Meydanı, Lenin mozolesini görmek için yeterince zaman var.

Yaklaşık 13 saatlik uzun bir Moskova - Havana uçuşundan sonra, zamanında Jose Marti Uluslararası Havalimanı’na konduk. “İnen Uçaklar” panelindeki sayının her yıl arttığını söyleyebilirim, demek ki, turizmde işler yolunda gidiyor. Pasaport kontrolü, bagajların çıkışı da sorunsuz tamamlandı ve hemen çıkıştaki döviz gişelerinin önünde buluştuk. Havalimanının içindeki döviz gişeleri dışarı taşınmış, bu da içerideki trafiği oldukça rahatlatmış. Olumlu bir gelişme. Havalimanının dışında taksi için turistleri yönlendiren görevliler, bizim gibi kalabalık gruplar için minibüs-taksi ayarlamaya çalışıyordu. Bu konuda da oldukça profesyonel bir hizmet aldık ve Vedado merkezdeki küçük otelimize doğru yola çıktık.

Havana’da, 3-yıldızlı küçük, temiz bir otelde kalıyoruz. Eksikleri hala var, ama otelin kahvaltı menüsüne yoğurt eklenmiş ve sallama dahi olsa poşet çay ikramı var. Ama Küba’nın sert ve lezzetli kahvesi varken kim çay içmek ister ki! Küba’daki pansiyonculuk sistemine dahil olan evlerde kaldığımızda da ev sahiplerimizin bizlere poşet çay teklif ettiklerini gördük. Geçen yıla göre en önemli değişim, otelde ücreti karşılığı Internet olmasıydı. Lobby’deki bir bilgisayardan hizmet almak mümkündü. Yavaştı, teknolojik zorlukları vardı, ama geçtiğimiz on yılı düşününce, bu bence çok önemli bir gelişme olmuş. Ayrıca Trinidad ve Vinales’de kaldığımız evlerde ev sahipleri ile yaptığım sohbetlerde, 3-4 kişinin birleşerek internet hizmeti alarak ortak kullandıklarını öğrendim.

Sabah otelden çıkıp Malekon boyunca yürürken, sahildeki küçük stadyumda spor yapanları selamladık. Boks antremanı yapanlar, koşanlar, duvar tenisi yapanlar, beyzbol oynayanlar... Spor, Küba insanının günlük hayatında var, toplum sağlığı açısından özendiriliyor. Ulusal spor olan Beyzbolun yanında, futbolun oldukça fazla yaygın olduğunu görüyorum. Yıllar önce Birgün gazetesi adına adaya geldiğimde, Avrupalı gazeteciler ile bir takım kurup futbol oynama gafletinde bulunmuştuk gençlerle. Bizi evire çevire yenmişler, üstüne de bira ısmarlatmışlardı...

Değişmeyen güzel şeylerin başlarında Meliha Cohiba otelinin karşısındaki Jazz Cafe’de sahne alan Diakara Jazz grubu geliyor. 10 CUC (yaklaşık 20 tl) giriş ücreti olan bu mekanda, Oscar Valdez ve Diakara’yı dinleyebiliyorsunuz, üstelik 10 CUC tutarı kadar içecek alarak. (1 Mohito = 2.5 CUC). 23:00’de sahne alan Diakara’yı izlemek ve dinlemek için 22:00’de oralarda olmak yeterli. Her akşam başka bir grup çıkıyor. Mekan çok ama çok soğuk. Küba’nın sıcak iklimine aldanıp sakın ola üstünüze birşey almadan gitmemelisiniz.

Değişmeyen bir diğer konu Kübalı kadınların ve erkeklerin kendine olan özgüvenleri. Güzellik olgusu kültüre, coğrafyaya, alışkanlıklar ve yaşam biçimine göre değişiyor galiba. Küba insanının kendine özgü güzellik anlayışı ve özgüveni birleşince, yıllardır değişmeyen hızlı sosyalleşme ve çevrelerine karşı hızlı uyum gösterme davranışlarının hiç değişmeden aynı kaldığını söyleyebilirim. Kadınlar yine beğendikleri bir erkek olduğunda bunu çekinmeden gösteriyorlar, erkekler, özellikle gençler çok bakımlılar,  hatta zaman zaman, kadınlardan bile daha çok.

Eski Havana’nın durmak bilmeyen değişimi ve tamiratı devam ediyor. Restore edilen evlerle, hala tamir edilmeyi bekleyen evler yanyana. Yavaş ama kararlı bir değişim süreci var bu bölgede. UNESCO’nun da desteği ile, Malecon bölgesindeki tamirat sonucunda değişen evlerin bir kısmı, otel, restoran, kültür sanat merkezi veya sosyal alanlara çevriliyor. İnsanlar daha yeni, toplu konutlara taşınıyor. 2003’den beri bunun etkilerini ve yansımalarını görebiliyorum. Devrim’den sonra herkes oturduğu yerde kalmaya devam etmiş, ama uzun yıllar bakım görmeyen evlerin yenilenebilmesi için de kaynak olmadığından zor şartlarda yaşanmış.

Mesela Klasik Amerikan Arabaları, kendileri kadar klasik bir başka hiç değişmeyen Küba gerçeği. Hala çok iyi durumda olmaları, Küba gibi yıllardır zamana ve 50 yıllık ABD ablukasına meydan okurcasına dirençli olmaları, sahiplerinin göz bebeği olarak işlerine devam etmeleri yanında, değişen şey,  artık sahiplerinin bu araçları küçük birer işletme gibi kendi hesaplarına taksi olarak kullanabildikleri gerçeği. Küba’da benzin, Venezuella’nın desteğiyle yaklaşık 1.5 CUC. (3TL) klasik araba sahipleri de normal taksicilik ve günlük/saatlik kiralamalarla hem masraflarını çıkarmaya hem de ek gelir elde etmeye çalışıyorlar.

Havana’nın bir diğer değişmezi, Eski Havana’da bulunan “Almacenes San José”. Burası eskiden antrepo olarak kullanılan kocaman bir alanken, Kübalı sanatçı ve hediyelik eşya üreticilerinin eserlerini satabilmeleri için yeniden düzenlenmiş ve ortaya Havana’nın önemli resim ve hediyelik eşya pazarlarından biri çıkmış. Bence Küba seyahati boyunca hediyelik eşya olarak ne alsam diye düşünmeye gerek yok. Son gün Havana’dan ayrılmadan önce 2-3 saatinizi buraya ayırmak yeterli. Çeşit çeşit mıknatıslar, ahşap işleri, puro aksesuarı, müzik aleti, biblo ve takı’nın yanında, resim, puro ve rom alabileceğiniz, gerektiğinde para bozdurabileceğiniz yerler mevcut. Yalnız unutulmaması gereken çok önemli birşey var, satın alınan resimler için, sanatçı ile beraber giderek kayıt bürosuna resim kayıtlarının yaptırılması gerekiyor. Yaptırmazsanız çıkışta resmi görevliye ödeyeceğiniz ücreti, gümrük memuruna ödemek zorunda kalabilirsiniz. Antrepo’da herşey pazarlığa açık, çok pahalı nesneler değil ama toplu alışveriş yaparsanız daha uygun indirimler alabilirsiniz.

Yıllar içinde sayıları daha da artan sokak pizacılarını her yerde görmek mümkün. Havana’da neredeyse her evin, Kırsalda ise caddeye bakan evlerin verandalarında saçtan yapılmış, iki katlı, derme çatma  küçük fırınların içinde, alt sırada közlenmiş kömür, üst sırada ise tek porsiyonluk pişen peynirli pizzalar, Küba’nın en güzel atıştırmalık öğle yemekleri, üstelik sadece 0,5 CUC (1 TL). Pizza çeşitleri artmış ve yerel kültüre uyan değişik tadlar görmek mümkün. Ama alışkın olmayanlar için peynirden şaşmamak en iyisi.

Trinidad’daki Ancon Plajı da değişmeyenler arasında. Bence burası Küba’nın en özel yerlerinden biri. Öncelikle Varadero gibi turistlerin yoğun olduğu bir kumsal değil, çok tesis yok, upuzun plajda herkese yer var. Gittiğimiz Cumartesi günü gelen Küba’lı ailelerle birlikte kumsalı paylaştık. Herkesin özgürce dinlendiği, eğlendiği ama kimsenin kimseyi rahatsız etmediği, bakışlarla süzmediği, gölge parasının alınmadığı, dönmek istemeyeceğiniz bir ortam. Kumsalın hemen yanındaki bardan içecek almak, kafeteryasında oturmak mümkün. Deniz’e serinlemek için değil, ıslanmak için girilebilir ancak, o kadar sıcak!.

Küba’daki alışverişlerde şöyle bir alışkanlık oluşmuş ne yazık ki. Bu duruma şimdilik sadece yoğun turizm yaşanan, kalabalık yerlerde rastladık. Para üstü eksik veya aralara yerel para birimi olan Peso sıkıştırılarak veriliyor. Eğer dikkatli olmazsanız yanlış para üstü almanız olası. Bu duruma dikkat edip uyardığımızda da, düzeltme yapıldı ve eksik ödeme tamamlandı. İlk gezilerime göre bu durumu “Turizmin Taşıdığı Yozlaşma” olarak adlandırıyorum.

Havana’da yıllardır azalmaya yüz tutan “politik panolar”ın sayısı aynı eğilimle azalmaya devam ediyor. 2003’de ilk gittiğimizde gördüğümüz, ABD’yi yerden yere vuran panolar artık neredeyse yok. “Beşli”ye ve “Abluka”ya ait panolar var. Havana’nın merkezi yerlerinde ise neredeyse bunlardan da hiç yok. Havana’nın aksine kırsalda ve yol boyunca daha çok politik pano görebilirsiniz. Reklam kaynaklı ses ve görsel kirlilik ise hiç yok. Fidel ve Che’nin sözlerini, resimlerini de buralarda daha çok görmek mümkün. Politik, eğitim ve eğlence amaçlı duvar boyama sayısında da artış var. Her duvar da çeşit çeşit grafitiler... İlköğretim okullarındaki duvar boyamaları, bunları yapan öğrencilerin içindeki renkleri, coşkuyu, sevinci anlatırcasına cıvıl cıvıl. Okul duvarları bulaşıcı hastalıklara karşı bilgilendiren, kişisel temizlik konusunda eğiten  ve tabii ki, politik öğretiler içeren afişler ile dolu.

Neşeli insanlar, temiz, sağlıklı, pırıl pırıl giyinmiş okul çocukları, çalışan, dilenen hiçbir çocuğun olmaması, “Bir Dolar” isteyen ya da “Amigo Taxi” diyerek el sallayan insanların sayısının kırsala doğru gittikçe azalıyor olması Küba’nın değişmeyenlerinden.

Malekon her zaman eğlenceli, özellikle akşamları. Biraz kuruyemiş ve içecekleriniz ile duvara iliştiğinizde, gelip geçenleri izlemek, onlara laf atmak, takılmak, şarkılara ve danslara ortak olarak geceyi geçirmek olağan ve en güzel eğlencelerden. Aynı şekilde Trinidad’da “Merdivenler” gece eğlencesinin merkezi. Burada sahne alan grupları izlemek, dinlemek ve en önemlisi size dans teklif eden bir Kübalı’yı reddetmemek gerekiyor. Gecenin ileri saatlerine kadar devam, açık sahnedeki müzikal ortam olmazsa olmaz.

Değişen göç yasası ile Kübalılar’ın ülke dışına çıkışları, yurt dışında çalışmaları ve ailelerine para göndermelerinde kolaylıklar sağlandı. Küçük işletmelerin varolması özendirildi, herkesin küçük de olsa kendine ait toprağını daha çok ekip biçmesi teşvik edildi. Bunun en hızlı yansıması da sokaklarda görülüyor. “Domates-Biber-Patlıcan” diye bağırmasa da, el arabaları ile sebze ve meyve satanların sayısında artış var. Berberlik, terzilik, taksicilik, atıştırmalık satışları, restoran işletmeciliği gibi türlü iş kollarında bireysel işletme lisansı almak mümkün. Son yapılan düzenlemeler ile 120’den fazla iş kolu bu tanıma giriyor. En ilginci ise “Dandy”ler. Bunlar yerel Küba kıyafetleri giyip, para karşılığı turistlere görüntü verenler. Bütün bu değişimler Küba Komünist Partisinin son kongresinde alınan kararların, güncel hayata etkileri. Açıkçası en somut değişikliği, Havana’daki Amerikan Çıkarlar Ofisi’nin önündeki uzun kuyrukta gördüm. Daha önceki ada ziyaretlerimin aksine bu defaki kalabalık daha fazlaydı. Bu değişimin bir diğer etkisini, Havana-Trinidad otobüsündeki rehberimizin söylediklerinde de gördüm. İngilizce öğretmenliğinden mezun olan Moris, turizm sektöründe çalışmaya karar verdiğini, birçok Kübalı gibi yeni göç yasası ve imkanlar el verirse yurt dışında bir süre çalışmayı ve ailesine daha çok para göndermeyi düşündüğünü söyledi. Ülkesini sevdiğini, asla terketmeyi düşünmediğini, ama yeni doğacak bebeğine ve ailesine de daha iyi imkanlar sunmak istediğini saklamadı. Önümüzdeki yıllarda daha çok Kübalı Expat (yurt dışında yaşayan ve ülkesine para gönderen lejyoner profesyoneller) göreceğiz gibime geliyor.

Bu 11 milyonluk ülke, toplam 50 üniversitesi, üniversitelere bağlı 73 araştırma merkezi, 2 milyondan fazla öğrencisi ve son 40 yıl içindeki 700.000 üniversite mezunu ile eğitimli nüfus olarak Amerika’nın en önde gelen ülkesi.

Kırsala gittikçe hayat daha yavaş, çok daha sade, insancıl ve dingin. Örneğin Vinales’deki tütün işçisi Gerardo hiç yaşlanmıyor. 2003’de tanıdığımız ellilerindeki Gerardo’da tek tel beyaz saç yok. Babası yetmişlerinde, arka bahçede akşam için domuz kesiyor. İşini bitirip yanımıza geldiğinde yakıyor bir puro ve sohbet ediyoruz. Gerardo’nun mutfağında propan gazlı ve odun ateşinden iki ocak var. Bize kahve yapıyor, tütün yapraklarını önümüze serip, puro sarıyor. Yaprağın ortasındaki damarın çıkartılması gerektiğini çünkü ençok nikotinin burada olduğunu öğreniyoruz. Gerardo’nun purolarından satın alıyoruz, kendimize ve Türkiye’deki dostlarımıza. Gerardo puroları çantamıza saklayarak götürmemizi öğütlüyor.

Küba mutfağı zengin hiç değil. Malzemeler kısıtlı. Kübalılar için yemek bir araç, amaç değil. Bizim gibi uzun masa başı sohbetleri yok. Evlerde kaldığınızda tavsiyem istakoz denemeniz. Ev sahibinizin aşçılığı konusunda şanslıysanız, ızgarada yapılmış lezzetli bir istakozu uygun fiyata yiyebilirsiniz. Bunun dışında deniz ürünlerini (balık, karides, kalamar) denemelisiniz. Kırmızı et yok. Tavuk ve domuz diğer yaygın et ürünleri. Vejeteryanlar için çok az seçenek var. Genellikle muz kızartması, pirinç, fasulye’den başka seçenecek bulmak zor.

Küba, özlediğimiz ve özendiğimiz “başka bir dünyanın ve insanın var olabileceği” mücadelesine ve hayatta kalma direncine saygıyla destek verdiğimiz bir ülke. Birçok gidenin, “biz başaramadık ama onlar inatla ve inançla direniyorlar, başarsınlar!...” dediği, kafa yorduğu bir ülke. Küba’yı, özellikle mücadelesini anlamak kolay değil. Küba’yı sadece “Sosyalizm”i anlamaya çalışarak, oradaki yaşamı direkt Sosyalizm’e, Sosyalizm’i de Küba’yla özdeşleştirmek de bence doğru değil. Kendimizi anlatarak onları anlamamız zor. Bizim günlük yaşamdaki kültürel anlayış ve alışkanlıklarımıza dair gösterdikleri farklı davranışları yakıştıramıyor bile olabiliyoruz.

Gerçek olan, Küba kendi güncel ve tarihi şartları içinde, Sosyalist geçmişini ve karekterinin eksenini kaydırmadan, eşitlikten, dayanışma ruhundan vazgeçmeden, bir yaşam ve varolma mücadelesi veriyor. Kararları halk alıyor, deneniyor, uyguluyor, öğreniyor. Başarılı olmayan pratikler varsa ısrar etmiyor, yeniden sorguluyor. Bu mücadeleyi ve dönüşümü, devrimi yapan nesil ile devrimden sonra doğanlar kollektif bir şekilde birbirini anlayarak ve en önemlisi el vererek yapıyor. Bu çok uzun soluklu bir dönüşüm ve var olma mücadelesi. Çünkü kapitalizm ve yıkıcı etkileri hemen suyun öbür tarafında, kapıda bekliyor.

Onbeş kişi gidip tohum serptik Küba’ya ve yeni tohumlar getirdik ülkemize. Zamanın yavaş ve mutlulukla ilerlediği Küba’da neredeyse hiç yaşlanmayan dostlarımızı yeniden gördük.

Kübalılar ablukanın yıkıcılığına rağmen, hala en gelişmiş ülkelerden daha neşeli, daha sağlıklı, daha mutlu ve en güzeli daha onurlular. SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni dünya düzeni, ABD'nin Fidel başa geldiği günden beri süren yıkma girişimleri, suikastler ve ablukaya rağmen, ayakta kalabilmeyi başardılar. Ülkeye gönül bağı olanların Küba’ya ve halkına sevgisinin ve saygısının artması olağandır.

“Başka gökler altında son saatim geldiğinde, benim son düşüncem bu halk ve özellikle sen olacaksın. Öğrettiklerin için ve eylemlerimin en son sonuçlarına dek sadık olmaya çalışacağım; örneğin için sana teşekkür ettiğimi, devrimimizin dış politikası ile her zaman özdeşleştiğimi ve buna devam edeceğimi, sonumun geldiği herhangi bir yerde Kübalı devrimci olmanın sorumluluğunu duyacağımı ve öyle davranacağımı, çocuklarıma ve karıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı ve bundan üzüntü duymadığımı, aksine sevindiğimi, onlar için hiçbir şey istemediğimi çünkü devletin onlara yaşama ve eğitim görmeleri için gereken her şeyi vereceğini biliyorum.
Hasta la Victoria siempre! Patria o muerte!"
Ernesto Che Guevara...

Değişerek, değişmemesi gerekenlerin koruma mücadelesini veren Küba’ya bin selam olsun!

Cüneyt GÖKSU
Cuneyt.Goksu@Gmail.com


1 yorum:

Ben Olan dedi ki...

Yine harika bir Küba yolculuğunun çok başarılı bir anlatımı olmuş..
Viva laCubana!