17 Eyl 2005

Bir Afet; İki ülke, İki tepki




Eylül 2005’de Meksika Körfezi’nde etkili olan, ABD’nin New Orleans kentini yerle bir eden Katrina kasırgasından sonra yaşananlar, Küba hükümetinin ve Bush rejiminin, doğal afetler karşısında halklarına gösterdikleri ilgi ve davranış biçimlerindeki zıtlıkları, açıkça gözler önüne serdi.

Katrina’nın 160 mil/saat hızla esip gürleyeceğinden, bütün Meksika Körfezi ülkeleri gibi, Küba ve ABD de aynı anda haberdar olmuştu.

Küba, kendi topraklarında, fırtınadan etkilenecek bölgede yaşayan yaklaşık 1,5 milyon kişinin bölgeden uzaklaştırılmasını, hızla gerçekleştirdi. ABD’yle karşılaştırılamayacak denli kıt kaynaklara sahip bu küçük ada ülkesinde, bölgenin boşaltılması, Devrim Koruma Komiteleri’nin örgütlü çalışmaları sayesinde, hiç yağma olayı yaşanmadan, hatta, nakil sırasında belli miktarda özel eşyaların da taşınmasına olanak verilecek biçimde tamamlandı. Doktorlar, acil durumlara karşı ekipmanlı ve hazırlıklıydı; bütün ülkeye yayılan bir seferberlikle, 1,5 milyon kişiye yeterli olacak yiyecek, su, tıbbi yardım ve barınma gibi olanakların tümü, hızla sağlandı.

Olanakları kıt, küçük ülke yukarıda yazdıklarımı yaparken, Dünyanın en güçlü, en süper ülkesinin başındaki Bush rejimi, Katrina kasırgasına ilişkin yeterince bilgiye, önlem alabilecek olanak ve zamana sahipti; ama ne yazık ki, bir hazırlık yapmadı. Kaybolan yaşamların gerçek sayısı, yanı sıra da, uğranılan maddi kayıpların gerçek değeri belki aylar, belki de yıllar boyunca bilinemeyecek. Duyumlara göre, yüzbinlerce insan evsiz kalırken, onbinlercesi de öldü. Bu durum, Irkçı Bush rejiminin, "imparatorluğun" görece daha fakir bir yaşam sürmekteki bu "Afrika-Amerikalı" vatandaşlarına, yeterince önem vermediğinin adeta göstergesi oldu. Dünyanın en zengin federal hükümeti, ancak, binlerce kişi öldükten sonra, bu bölgelere yiyecek, su, giyecek, barınma ve sağlık hizmeti götürebildi.

Deniz seviyesinin altında kalan bir yerleşke olan New Orleans'ı, böylesi afetlerden koruması gereken "setler" iş göremedi; bu setlerin bakımı için ayrılan bütçeyse, Irak'taki kirli savaşa aktarılmıştı; ne ilginç ve yazıktır ki, bu aktarımı yapan da "Homeland Security", yani "Memleket Güvenliği" bölümüydü!

NBA maçlarının yapıldığı, televizyonda izlerken hayranlık duyduğumuz, o muhteşem salon "Superdome"'da, yirmi bin "Amerikan Vatandaşı", insan dışkıları arasında, açlık ve hastalıklarla dolu günler geçirdi. 1 Eylül'de Newyork Times’ın, bu durumu dünyaya duyurmasından hemen sonra, Küba Devlet Başkanı Fidel Castro, daha önce -30 Ağustos'ta- ABD’ye yaptığı, 1,100 doktor ve 26 ton tıbbî malzemeden oluşan yardım teklifini yineledi. Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez de, yardım önerenler arasında yerini almakta hiç zaman geçirmeyenlerdendi: O da, bir milyon varil yakıtla, beş milyon dolarlık acil yardım ekipmanı ve personel göndermeyi teklif etti.
Fidel, ABD hükümetine yaptığı çağrıda, hükümetin politik farklılıkları bir kenara bırakıp, insani kaygıları ön plana alması gerektiğini de anımsattı. Ancak Bush rejimi, kendi hatalarının farkında olmasına karşın, onca vatandaşının -göz göre göre- ölmesini görmezlikten gelerek, Küba, Venezuella, İran ve Kanada'nın acil yardım tekliflerini geri çevirdi. Özellikle, 40 yıldır ambargo uyguladığı bir ülkenin, Küba’nın, o kıt kaynaklarıyla eğittiği doktorlarından yardım almayı, ürettiği ilaçlarından yararlanmayı ne yazık ki göze alamadı.

Oysa, Kübalı doktorların tamamı, zor koşullarda çalışmak üzere eğitilmiş, daha önce, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde görev yapmış, Hint Okyanusu’ndaki tsunamiden sonra o bölgede ve sel felaketinden sonra Haiti’de bulunmuş, hastalarla iletişim kurabilecek düzeyde İngilizce bilen, uluslararası deneyime sahip kişilerdi. Her doktorda iki çanta olacaktı: Birinde, ABD'ye yük olmamak için kendi su ve yiyecek gereksinimleri, diğerindeyse acil tıbbi ekipman ve ilaç. Toplam 24kg!

Felaket bölgesine en yakın kent Houston'a uçmaya hazır olarak bekletilen Küba’lı doktorlar ve tıbbî malzemeler, yalnızca bir kaç saatte felaket bölgesine ulaşacak, büyük olasılıkla da yüzlerce yaşamı kurtarabilecekti. Bush rejimi, buna izin vermediği gibi, yardım teklifinde bulunan ülkeleri kendi kamuoyuna sunarken, Küba'dan bahsetmedi bile!

Amerikan tarihinin en kötü yönetimi olarak nitelenen, Bush, Cheney, Rumsfeld ve diğer neocon (neocon olarak bilinen grup, ABD’nin rakipsiz gücünü her fırsatta, gerekirse önleyici savaş çıkartıp, kullanarak Amerikan değerlerini bütün dünyada yaymaya çalışır. 1960’larda başlayan bu düşünüş, 1970’lerde anti-komünist düşünceyle beslendi ve 1980’lerde Ronald Reagan etrafında Sovyet’lere karşı kümelendiler. Günümüzde, ABD çıkarları ile uyuşmayan her ideoloji, yönetim biçimi ve rejim, ABD için bir “ulusal tehdit” olarak görülmektedir) ekibine mensup kişilerden oluşan rejim, ne kendi vatandaşlarını, ne Irak'taki insanları ne de dünyanın geri kalanını umursuyor.

Barış içinde sürecek bir yaşama, zaman zaman, doğal felaketler de aracılık edebilirler; en azından, barış yolunda atılacak adımlara, bir başlangıç sağlayabilirler. Böylesi bir bakış açısı, ülke yönetenlerin beyinlerine kazınmadıkça, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, kendilerine uzanan yardım ellerini tutmadıkça, "megolomani"den vazgeçmedikçe, barışseverler, barış içinde yaşamayı beceren bir dünyanın hasretini çekenler, düşlerinin gerçekleşmesi için daha çok bekleyecekler.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Ne guzel irdelenmis.Kendini begenmis,Evangelist/Yahudi idaresi Allah icin parlementoda Incil okuyup dua eden BUSH o inandigi Allah tan hic korkmadan Irkciligini bir kere daha dunyaya ilan ederek(Her nekadar saklamaya calissada herkes anladi) kendine oy vermeyen kisimi cezalandirdi.Birde suclu buldu Vali.Vay be.Birde yetmemis gibi IRAK'a gonderdigi asker uniformali olum cetesini de yolladi.Kendi ac halkina buldugu bir kuru ekmek parcasini yagma yapiyor diye silah cektirdi.Vur emri verdi.Yahu kardesim kimi vuruyorsun, ne yagmasi.Millet nerdeyse birbirimizi yiyecegiz diye feryat ediyordu TV ekranlarinda.Dunyaya OZGURLUK,ESITLIK,YENI DUNYA,MEDENIYETIN BESIGI,SUPER GUC diye yaymaya calistiklari ideoloji ne hale geldi.Ben COSTRO falan anlamam.Bana fikri uymasa bile eger bunlar gercekten yapilmis ise ben bilmiyorum TV ler hic konusmadi ve bir yerdede daha okumadim.burasi haric.Sapkami cikaririm.Kimse kimseden ustunum diye gecinmesin.Herkesin ustun oldugu bir yer vardir.Yasa ve Gor.
Ulkemize gelince.Biz konusur, yazar, uretmeyiz.Hani zormu bir mahalle orgutu kurmak emeklisi bol ulkemde bir baskan iki aza ile cozulur ama yok Apt;Yoneticisi gibi birbirini yemekten DEPREM unutulur

Adsız dedi ki...

Çok güzel bir mukayese nedense ben de şaşırmadım. Elinize sağlık. Saygılarımla.

Mete Kaynaroğlu

Adsız dedi ki...

Neyse ki ben ülkemde Amerika ile ilgili çıkan her habere, her televizyon görüntüsüne, ülkemin dolar yalakalarına bodoslama inanlardan biri değilim. Yazdıkların için sana teşekkür ediyorum. Ülkemin zengin basın kuruluşları büyük abiler hakkında kötü bir şey söylememek için kendilerini sıkmaktan kabız oldular. Ama Cavez'in dediği gibi Kral Çıplaktı ve bunu herkes gördü. Güzelliklerle kalın

Fener

Adsız dedi ki...

ABD'deki felakete neden olan "kaynaksizlik" diil "beceriksizlik" ve "organizasyonsuzluk" idi, o nedenle de ortada venezuella ya da kuba'nin gonderecegi yardimin fayda saglayabilecegi bir durum yoktu. luisina texas'in yanibasinda iken eksikligi cekilen venezuella'dan gelecek bilmem kac varil yakit diildi.

eksikligi cekilen amerikan devletinin insani oncelikleri ve adalet duygusuydu.

kuru havada kimsenin gormedigi ve herkesin tv dizilerinden tanidigi "cennet amerika" nin icindeki yoksul ve perisan bambaska bir amerika'nin durumu yagmur yaginca kabak gibi dunyanin gozleri onune serildi o kadar. ortada amerika'nin kuba'dan yardim almasini gerektiren acil bir felaket diil bazi amerikalilarin her gun yasadiklari kronik felaketin kameralara yansimasi durumu var. merak etmeyin sular cekilip camurlar kuruduktan sonra hersey eski "gulluk gulistanlik" haline doner.

Rebeka Behar

Adsız dedi ki...

rebeka'ya katılıyorum. Dışı cafcaflı ambalajla süslü amerika'nın, gerçek amerika'nın içindekileri bir felaket ortaya çıkardı. New York'un arka sokakları bu zavallarının onlarcası ile dolu. Üstelik okuma yazma bilmeyen, kendi ana dilini bile doğru dürüst konuşamayan amerikalılarla!!!!..
Her yıl binlerce insanın düşlerini torbaya koyup geldiği bu görkemli ülkede ne yazık ki, amerikan rüyası öyle filmlerdeki gibi gerçek olmuyor...

Cerenus

Adsız dedi ki...

Sevgili Cuneyt, tesekkurler boyle konulardaki duyarliligin ve paylasimlarin icin. Herkes soylenecekleri soylemis. Amerika konusunda da Rebeka'ya siddetle katiliyorum. Zaten insani oncelikleri ve adalet duygusunun eksik oldugu yerde Kuba gibi adil ve insani ellerin hem de bunca yillik husumete karsin tutulmamasi beklenebilir ama maalesef cok aci ve bencil bir gercek.

Filiz