1 Kas 2003

El Commandante




Amerikan televizyon kanalı HBO, Oliver Stone’dan Küba lideri Fidel Castro ile ilgili bir belgesel hazırlamasını ister. Stone, Fidel ile Havana’da 3 gün geçirir ve 30 saatlik çekim sonucunda bir film hazırlar.

Bu film, Küba dışında doğmuş ve Fidel’i tanımayan Küba’lılar için, onu anlamalarına iyi bir fırsat olacaktır. Stone, bu yapıt ile, Fidel tarafından kullanıldığı ve onun hakkında taraflı bir hava yaydığı düşünülerek, kendi toplumu tarafından bir süre kınanır. Geçmişte Stone, basit politik olaylardan dolayı da suçlu bulunduğundan, El Commandante için yapılan eleştiriler daha da acımasız olur. Bir çok kişi onu yeterince politik sorular sormadığından dolayı eleştirir. Ama sorulacak soruların ‘keskinliği’, herzaman o belgeseli yapan kişinin isteği doğrultusundadır.

Bir belgesel izlemenin en güzel yanı, onun gerçek veya kurgulanarak yapılıp yapılmadığının yorumunun izleyiciye bırakılmasıdır. Bana göre filmin en çekici yanı da bu. Yine bana göre; El Commandante belgeseli, yüzyılın en önemli politik kişiliklerinden birisinin hayatına ve fikirlerine ışık tutması nedeniyle eşi görülmemiş bir yapıttır.

Film ilk olarak ‘Sundance Film Festival’inde yayınlanmıştır. HBO tarafından Amerikan televizyonlarında yayınlanacağı tarihte de bir türlü yayınlanmaz çünkü Stone yeterince ‘taraflı’ bir film çekmemiştir, Amerikalılar bekledikleri Fidel’i bulamamışlardır. Film yeniden düzenlenir, bir başka versiyonu hazırlanır, fakat bu da yeterince ‘Amerikanlaşmamıştır’. Sonunda yayınlanmasından vazgeçilir.

Çekimlerde Fidel, istediği zaman ‘cut’ diyerek çekimi durdurabilirdi ama hiç yapmamış. Bunun birçok sebebi olabilir, ancak açık olan birşey var ki, o, çok ünlü, tecrübeli bir politikacı ve konuşmacı. Geçtiğimiz 44 yıl boyunca yaptığı, çok uzun saatlere yayılan konuşmaları ile biliniyor. 30 yıllık tercümanı bile onun kullandığı cümle yapılarından, bir sonra söyleyeceklerini tahmin edebiliyor.

Fidel, El Commandante boyunca, politik inançlarında, Küba’nın şu andaki durumu ve geleceği için çizilen yolda tamamen kendinden emin bir kişilik sergiliyor. Canlı, neşeli, uyanık ve gururlu, dimdik bir yürüyüş, kalabalığa el sallaması ve aralarına karışması, gösterişten uzak ve doğal. Küba halkı için yaptıklarına inanan bir insan. Bunu en iyi açıkladığı yer, Stone’un ‘Şan ve Şöhret’ için sorduğu soruya, Jose Marti’nin benzetmesi ile cevap vermesidir: “Şan ve şöhret bir mısır tanesini dolduramayacak kadar geçicidir”. Sadece kişisel yaşamına dönük sorulardan hoşlanmamış gözüktü. Hayatındaki kadınlar ile ilgili sorularda, kollarını birbirine kavuşturup, genç bir delikanlının utangaçlığı ile, bu konuyu yorumsuz geçişirmek isteğini yansıtıyor.

Stone tatsız sorular da sordu. Eşcinsellere çıkartılan zorluklar, devrim öncesi çalışan 100,000 hayat kadını gibi... Fidel, bunları kısa ve esprili yanıtlar ile geçiştiriyor. Örneğin, devrim sonrasında hayat kadını sayısının önemli oranda düştüğünü, kalanların da, devrimle gelen eğitim seferberliği sayesinde, üniversite eğitimli olduklarını söylüyor.

Bu filmin Amerika’da birçok insanı rahatsız etmesinin en temel sebebi, tamamen, “kötü adam“ olarak duyurulan birinin‚“insan“ olarak gösterilmesi. Fidel’in bir ailesi var, gülüyor, eğleniyor, çevresi ve kendisi ile ilgili rahat, şakalar yapıyor, kadınları seviyor (ki kadınlarda onu seviyor!). Gerçek olan, Fidel, insanları, özellikle Küba’lıları çok seviyor ve daha da önemlisi, Küba’lıların önemli bir bölümü de onu seviyor. Fidel çok zeki, kafası hala mükemmel çalışan, olaylara hakim ve bir çok söylemi ile “çağdaş filozof“ profili çiziyor

İyilik ve kötülük kavramlarının, kimilerine göre, aynı kişide toplanması, El Commandante’yi daha da seyredilir, olağanüstü çekici ve merak uyandıran bir belgesel haline getirmiş.

Bu filmi, empati yaparak seyredin ve düşünün; günümüzde ’yaşayan ve iktidarda olan’ hangi lider böyle bir belgeselde rol alıp, doğaçlama olarak, önceden belirlenmemiş sorular ile’gerçek yüzünü’ göstermeye böylesine cesaret edebilir.

Hiç yorum yok: