1 Ara 2002

Kızılcahamam, Kavak Dağı Yürüyüşü, 1 Aralık 2002





Pazar günü Kavak Dağındaydık. İlk defa Ankara’da hava -2’yi görmüştü ve bizlerde dağlarda neler göreceğimizi merak içinde gittik. Kış mevsiminin ilk yürüyüşü olacaktı.

Vardığımızda bir de gördük ki sarıya boyalı sonbahar, yavaşça yerini bembeyaz kışa bırakıyor dağların doruklarından başlayarak.

Ankara’dan çıkıp da yaklaşık 45-50 km. Kızılcahamam yönünde gittikten sonra saptık Kavak Dağı istikametine. Çıktığımızdan beri bizlerden yüzünü esirgeyen güneş, yavaş yavaş aracımız yükseldikçe bize iltimas geçiyor, aydınlık yüzünü göstermeye başlıyordu. Yükseldikçe bulutlar altımızda kalıyor ve güneşin sıcaklığını daha da çok hissetmeye başlıyorduk.

Aracımızın homurdayarak çıktığı yaklaşık 1500m’den yürüyüşe başladık. Başladığımız noktada bulutlar hemen elimizin altında ki pamuk tarlaları gibiydiler. Uzanip tutası geliyordu hepimizin.

Güneş bütün cömertliğini sergilemeye başlamıştı, buna rağmen, yürüyüşe başladığımızda hava 4 derece civarındaydı. Tempolu, coşkulu ve araştırmacı gözlerle yürüyorduk. Hedef 2400m zirveli Kavak Dağı idi.

Her şey, beyaz örtüler altında kaybolmadan önce zamansız açan çiçekler gibiydi.
Güneş tatlı bir sürprizle karşımıza çıkıyor bazen de kayboluyordu. Bir süre sonra ilk Kar göründü.

Geçen kışı Arabistan Çöllerinde geçirmiş birisi olarak o kar kristallerini, henüz daha yeni yağmış ve arkasından hemen buz tutmuş kristalleri havaya atıyor, cikardiklari sesi dinliyordum.

Kılıçlarını kuşanmış çam ağaçları, yeşili bırakmamak için direnirken, yağacak karın kolunu kanadını kıracağından habersiz ıslık çalıyordu rüzgârla.

Yolda karşımıza bolca Kuşburnu çıktı hemde ne nasıl kuşburnu. Kimimiz kurutup daha sonra, soğuk kış akşamlarında içmek üzere topladı, kimimiz de dayanamayıp orada taze taze yediler.

4 saatlik yürüyüşten sonra 2400m’ye ulaştık. Zirvede kar yerine pırıl pırıl bir güneş bizi bekliyordu. Yolculuğun başında bizimle el ele olan bulutlar artık altımızda kalmışlar ve 1500m. ‘den yüksek tepelerin uçları, uçsuz bucaksız bulut denizinde ki adalar gibi gözüküyordu.

Burada verdiğimiz yemek molasında herkes bir köşeye çakilmiş, o müthiş bulut denizini seyrediyordu. Sanki her an, o adacıkların arasından Jul Verne hikayelerinde ki gibi, uçan bir yelkenli çıkıp gelecek ve bizleri alıp aşağıya indirecek diye aramızda hayal kuruyorduk.

Biraz uyumuşum... Rehberimizin ‘-Gidiyoruz.’ diye bağırması ile uyandım. Yürümeye başlamışlardı bile. Hemen altımızdaki orman sınırından içeriye girdik, ve yavaş yavaş bize yaklaşan, o sis, bulut karışımının içine birer hayalet gibi daldık.

Doğa yeni yaşamları karnında taşırken eski yaşamlardan da payına düşeni alıp sonsuza dek saklıyor herhalde. Siz hic citir citir kirilan çimen gördünüz mü? Her adımda ayaklarımın altında ezilen ama daha çok ‘Kırılan’ çimenlerin sesleri bana yol gösteriyor, eşlik ediyordu.

Aşağıya vardığımızda bizi yine yeşillikler ve arkamızda bıraktığımız, üzerleri pamuk helvası gibi çiğ ile kaplanmış ağaçlar karşılamıştı.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Kış havası var bu yazıda.Dingin.Dışarda değil de soba yada şömine başındasın sanki. Kendimi huşu içinde hissediyorum okurken. Yazan kişideki huzur ve rahatlık bana da geçiyor. O dağlara tırmanırken kimsenin ayağı kaymaz,düşmez,kurtlar çıkmaz,kimse kaybolmaz,azıksız yada susuz kalınmaz. Hatta çay bile bulunur.. Ekmek kırıntılarını alıp ben de düşmek istiyorum yollara... Tebrikler..

Adsız dedi ki...

Sevgili Cuneyt,
O kadar imrendiriyorsun ki okudukca burayi birakip gidesim geliyor.
Tesekkurler, selamlar ve sevgiler
Sabahattin

Adsız dedi ki...

Merhaba Cuneyt,

Gonderdigin gezi yazını iki kere okudum sanıyorum senin bir ozellıgın
daha cıktı ortaya. Yazını okurken sanki bir gezi dergisinden usta bir
kisinin elinden cıkmıs bir gezi anısını okuyor gşbi hissetttim.
Yazını okurken bir an kendimi orada gibi hissetmekle beraber seni de
kıskanmadım degıl. Sadece okumak degil yasamak ıstedim.
Allah bize guze bir duygu vermis unutmak duygusu. Ne kadar unutmam
desende unutuyorsun. <Zaman bu konuda sana cok yardımcı. Tabi bir
de zamanın ortamın bir de paran varsa hele de unutmak ıstiyorsan
arkana hic bakmıyorsun.
Hayat cok enteresan gercekten. Hem acı hem tatlı hem mutlu hem
mutsuz. Hem umutlu hem umutsuz. Dedigin gibi hic bir sey degismeden
kalmıyor. Hayatımızda hep guzel degisklikler olsun.

Guzel yazın icin tekrar tesekkur ederim.