15 Kas 2005

Bir Ambargo’nun düşündürdükleri...



8 Kasım 2005 tarihi, Karaib'lerde küçük bir ada ülkesi olan Küba için oldukça önemli bir tarihti. Birleşmiş Milletler (BM) genel kurulunda, 1992 yılından beri yapılagelen, "46 yıldır ABD tarafından Küba'ya uygulanan ekonomik, ticari ve mali ablukanın sonlandırılmasının gerekliliği" konulu toplantı ve oylama bu yıl 14. defa gerçekleşti. Bu oylamanın yıllardır olduğu gibi, bu yıl da hiç bir hukuki yaptırımı olamadı; ama BM genel kurulunda hergün 182 ülkenin ABD aleyhinde oy kullanmasının mümkün olamayacağı gerçeğinden yola çıkılarak, bu davanın haklılığının yeniden uluslarası topluluğa hatırlatılması ve bir karşı duruş göstermek adına önemli bir fırsattı.

191 üyeli BM’deki oylama sonuçları aşağıdaki gibi dağılım gösterdi.

Tasarıya destek veren lehte oylar 182,
Aleyte oylar 4 (ABD, İsrail, Marshall Adaları, Palau),
Çekimser oylar 1 (Mikronesya),
Katılmayan ülkeler 4 (Nikaragua, El Salvador, Fas, Irak)

Aleyhte oy kullanan ülkelerden, İsrail genellikle ABD politikalarına her fırsatta destek olmakta, diğer iki ufak pasifik ada ülkesi ise bütçelerini ABD’den almaktadır.

Ambargo'nun tarihsel geçmişine bakıldığında, 3 Şubat 1962'de başlayan abluka, Amerika Devlet Dairesi Müsteşarı Lester D. Mallory'inin şu özdeyişi ile anlamlandırılabilir.

"... Yurtiçindeki desteği ortadan kaldırmanın tek yolu, ekonomik güçlüklere ve memnuniyetsizliklere dayalı umutsuzluk ve başarının büyüsünün bozulmasından geçmektedir. Hükümetin devrilmesi, umutsuzluk ve açlığı ortaya çıkarmak üzere en kısa sürede mümkün olan her yola başvurulmalıdır."

Abluka, insanlık tarihinin şu ana kadar gördüğü en acımasız ve uzun ablukadır, Bir ülkenin bir başka ülkeye uyguladığı ekonomik bir savaştır, daha da önemli ve çarpıcı olanıysa, kendi toprakları dışındaki yasalara müdahele eden bir karaktere de sahiptir; bütün dünya ülkelerinin vatandaşları ve şirketlerine, Toricelli (1992) ve Helms-Burton (1996) yasalarıyla sistemleştirilmiş bir etkiyle, Amerikan yasalarını yasadışı yollarla uygulatmaktadır. Ambago, son yıllarda Bush rejiminin aldığı kararlarla daha da ağırlaşmıştır.

Örneğin, Toricelli kanunu, üçüncü ülkelerdeki Amerikan şirketleriyle çalışanların Küba’yla ticaretini yasaklamaktadır. Amersham tarafından satın alınan İsveç şirketi Pharmacia, kanser aşısı gibi, teşhis ve tedavi araçları üreten ve geliştiren, Biyoteknoloji alanındaki bilimsel araştırma merkezlerine üretim ve teknoloji sağlayan bir şirketti. Daha sonra Amersham, bir Amerikan şirketi olan General Electric tarafından alındı ve Küba’daki ofisini kapatması ve adayla mevcut tüm sözleşmelerini feshetmesi için bir hafta süre tanındı.

Bir başka örnek; ABD Hükümeti, Küba’nın turizm, havale ve ticari satışlarından yasal olarak kazandığı parayı üçüncü ülkelerin bankaları aracılığıyla hesaba yatırılmasını, diğer bir para birimine dönüştürülmesini veya transferini engellemek üzere bir kampanya yürütmektedir. Bu kampanya çerçevesinde, ABD Federal Rezerv'i, İsviçre'nin ve dünyanın en büyük bankalarından olan UBS AG'yi, Küba'nın ticari ve turistik para transferlerine verdiği destekten dolayı 100 Milyon dolar cezaya çarptırdı.

35 yılı aşkın bir süredir MEDICUBA şirketiyle çalışan ve kandaki gaz analizleri için hastanelerdeki yoğun bakım ünitelerinde kullanılan ekipmanları üreten Gaz ölçer üreticisi RADIOMETER Danimarka şirketi, bir Amerikan şirketi “DONAHER” tarafından alınınca, 2004 yılında Havana’daki şubesini kapatmaya zorlandı.

Japonya ürettiği arabalarda Küba’dan aldığı nikel’i kullanamıyor, çünkü bu durumda araçları ABD’ye ihraç edemiyor, Türkiye, Küba'dan şeker alıp bu şekerle yaptığı tatlıları, tütün alıp ürettiği sigara ve puro’yu ABD’ye satamıyor.

Yukarıdakilere benzer daha onlarca örneklerden varılan sonuçlar şunlardır; 47 yıllık ambargonun Küba ekonomisine yarattığı zarar 82 Milyar dolardır. ABD temelli birçok şirket, çıkarılan kanunlarla istemedikleri halde, bu ambargoya katılmak zorunda bırakılırken, Küba’yla ticaret yapan başka ülkelerin şirketleri, bu ABD’ne ait büyük şirketler tarafından satın alındıkça, Küba ile olan ticari ilişkilerini sonlandırmaktadır.

11 Kasım 2005’te Ankara'da Küba Büyükelçiliği'nde, Sayın Büyükelçi Ernesto Gomez Abascal tarafından yapılan basın toplantısında, Türkiye'nin bütün basın kuruluşlarına yapılan çağrıya cevap veren sadece 2 yerel televizyon kanalı, 3 gazete muhabiri ve 1 bağımsız araştırmacı bulunuyordu. Ne yazık ki basınımız Küba'nın bu davasına yeterince yer vermedi, ilgi göstermedi.

Abascal, Abluka’nın yukarıdaki etkilerini anlatıp bilgi verirken satır aralarında söylediği çok önemli bir bilgi daha vardı. Karaib’lerin bu küçük adası, Pakistan’daki depreme 400 civarında doktor ve sağlık personeli göndermişti; bu sayı uluslararası topluluk tarafından gönderilen doktor sayısından çok daha fazladır. Pakistan’a giden doktorları taşıyan uçaklar, İstanbul’dan transit geçiş yapmaktadır, ülkemiz de, bu insani yardıma, hava sahasını açarak kolaylık sağlamıştır. Toplantının yapıldığı tarih itibarıyla, 7. uçak Küba’dan gelerek, İstanbul üzerinden Pakistan’a geçmiş, doktor sayısı 700’e, yapılan cerrahi müdehale 2000’e ulaşmıştı.

Ambargo’nun hayatı zorlaştıran şartlarına rağmen, Küba yıllardır özellikle Afrika ve Latin Amerika olmak üzere, Üçüncü Dünya ülkelerine para almaksızın çalışmak üzere binlerce doktor göndermektedir.

Daha önce Suriye’de ve Irak’ta görev yapmış olan deneyimli Büyükelçi, Türkiye’nin BM’de yapılan bütün oylamalarda Küba lehine, ABD aleyhine oy kullandığını, sadece siyasi olarak değil, kültürel, ekonomik ve ticari olarakta, çok büyük hacimlerde olmasa da her iki ülkenin işbirliği içinde olduğunu aktarmıştır.

Küba, ulusal sistemini yıkmaya ve değiştirmeye yönelik bu ekonomik savaşa direnmekte ama bu direnci gösterirken de içine kapanmak yerine uluslararası kurallara, hukuka uygun onurlu davranış biçimleri göstererek örnek oluşturmaktadır.

Hem siyasi hem de ekonomik alandaki bu tekelleşme gidişatı sadece Küba için değil, bütün dünya devletleri için tehditkâr bir model oluşturmaktadır. Ekonomik kaygılar göz önüne alınarak, ulusal sermayelerini, değerlerini, fabrikalarını, haberleşme altyapılarını, yani ülkelerinin atardamarlarını başkalarının insiyatifine, "kontrolsüzce" bırakan, “Bağımsızlığın karekter” olduğunu unutan ülkelerin, önce kendi başlarına, sonra da dolaylı olarak diğer ülkelerin başlarına neler gelebileceğinin örnekleridir, Küba'ya uygulanan ambargonun dünyaya gösterdikleri ve düşündürdükleri.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

teşekkürLer Cüneyt,

dünya üstündeki devLetLerin Küba direnişine katıLımı ve desteği BM de veriLen oyLarın aLtında yatıyor... tam 182 üLke... sırf bu karar oyLamasında değiL birçok kararda ve oyLamada sadece bir emperyaList devLetin ve iki yardakçısının boyunduruğunda debeLenip duruyor...

nedir abicim bu BM'nin anayasası... kabı meşin midir, ceyLan derisi midir, siLinmez ve yırtıLmaz veya değişmez midir... !!!!


seLamLarım...

Adsız dedi ki...

Cüneyt'cim; okuduğum hemen her yazından sonra belki hep ayni şeyi düşünüp söylüyorum galiba ama, yine tekrarlayacağim içimden, aklımdan geçenleri.. Keşke, ahh keşke onurlu Küba halkının direnişinin binde biri kadarını bizlerde gösterebilseydik, kuşkusuz bugün çok farklı bir yere varmış olabilirdik.. çabuk çözüldük; daha doğrusu çok kolay ve çabuk çözdüler bizi!..
Sevgilerimle öpüyorum seni..
Teyzuş

Adsız dedi ki...

Eline sağlık.

Bulent