2 Ağu 2005

ALCA’ya karşı ALBA

Uluslararası ilişkilerin oldukça karmaşık yaşandığı, gücün ve emperyal davranışların, aklın önünde olduğu günlerden geçiyoruz. Afganistan, Irak ve sonra da kimbilir neresi? ABD Başkanının kendi sözleriyle tanımladığı, “dünyanın karanlık herhangi bir köşesi”, bu genişlemeci, savaş temelli politikaların hedefi olabilir. “Öncelikli saldırı”, “insani müdahale” gibi yeni kavramlar, demokrasinin transferi vaadleri altında, “güç”lüye, ilk saldırıyı yapma hakkını ve önceliğini veriyor.

Bu “hegamonyacı, sömürgeci ve ilhakçı stratejiler”in Latin Amerika’daki uygulamasına iyi bir örnek olan ALCA (Área de Libre Comercio de las Américas) ya da İngilizce adıyla FTAA (Free Trade Area of the Americas = Amerika Serbest Ticari Bölgesi), NAFTA’nın (North American Free Trade Agreement = Kuzey Amerika Serbest Ticaret Sözleşmesi), Küba dışındaki bütün Orta ve Güney Amerika’yla Karaibleri kapsayan, genişletilmiş halinden başka birşey değildir.

1994’de, ABD’de yapılan NAFTA toplantısıyla ortaya atılan FTAA, Amerika kıtasındaki ülkelerin, ortak bir ekonomi yönetimi altında, serbest ticaret yapmasını sağlamayı, yatırımcılar için hukuki ve ticari engelleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor. FTAA, NAFTA’nın “özelleştirme” temelli modelinin, bütün kıtaya yayılması için öncülük ediyor. NAFTA’nın, geçtiğimiz 8 sene içinde Kanada, ABD ve Meksika üzerindeki olumsuz etkilerinin bilinmesine karşın, bu model, 31 Latin Amerika ülkesini kapsayacak şekilde genişletilmesi için çaba sarfediliyor.

FTAA düzenlemelerinde, büyük kurumlara özelleştirme yoluyla verilen ayrıcalıklarla, hükümetlerin toplum sağlığı ve güvenlik, işçi hakları, çalışma koşulları, doğal hayatın korunması gibi konularda elleri-kolları bağlanıyor, “sosyal haklar ve temel özgürlükler”le ilgili kanunların çıkartılması da sınırlandırılıyor. Böylece girdikleri ülkelerde uluslararası şirketlere, ayrıcalıklı, büyük olanaklar sağlanabiliyor.

Örneğin, ABD’de NAFTA kurulduğundan beri, 766,000 iş, tümüyle ortadan kalktı; çünkü bu işler, daha ucuz iş gücüne sahip Meksika’ya taşındı. Cornell Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre, üretim ve telekom sektörünün üçte ikisinde ücretler düştü. Çünkü iş sahipleri çalışanları, şirketi Meksika’ya taşımakla tehdit ediyorlardı.

Meksika’daysa yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için, Peso’da devaluasyon yapıldı. Orta sınıftan 8 milyon aile fakirliğe transfer oldu. Yabancı firmaların ülkeye gelmesiyle de, 28,000 küçük işletme ortadan kalktı. İşlerini koruyabilenlerse, ellerindekini kaybetmemek için, çok daha az ücretlerle yetinmek zorunda kaldılar.

FTAA, hükümetlerin toplum sağlığı, eğitim, çalışma koşulları ve doğal hayat düzenlemelerini, yatırımcılar için “engel” olarak gördüğünden, bütün bu ulusal düzenlemelerin kaldırılmasını önşart olarak ortaya koyuyor.

Hükümetlerse buna karşılık, büyük, yabancı yatırımcıların performansını değerlendirip verilen hakları geri alabilecek ölçütler koyup, küçük ve orta büyüklükteki yatırımcıları koruyan düzenlemeler yapabilirler.

Örneğin, Kanada hükümetinin Kanada Posta İdaresi’ne yaptığı teşviklerin, ABD kökenli uluslararası bir taşıma şirketi olan UPS’ce, söz konusu teşviklerin ticari rekabete uymadığı gerekçe gösterilerek, durdurulması isteniyor.

Peki, gelir dağılımını daha da bozan, işsizliği arttıran, küçük işletmeleri yok eden, daha da önemlisi insanı “yok”sayan, yalnızca kâr etmeyi düşünen bu mantığın, yani FTAA’nın karşısında, Amerika kıtasında bulunan ülkelerin başka bir seçeneği var mı?

Venezuela tarafından ortaya atılan ALBA (Bolivarian Alternative for the Americas = Amerika İçin Bolivarcı Seçenek), FTAA’nın neo-liberal ve kâr maksimizasyonuna dayanan politikaları yerine, ülkeler arasındaki ekonomik farkları dengeleyen, kâr’ı değil sosyal dayanışmayı ve “eşitlikçi kalkınmayı” ön planda tutan bir yapılanmayı öngörüyor. Aralık 2004’te Venezuela ve Küba Devlet Başkanları Hugo Chávez Frías ve Fidel Castro Ruz, daha önce, 2000 yılında iki devlet arasında yapılmış, paragrafın başında tanımlanan çerçeveye koşut bir anlaşmanın Latin Amerika’ya yaygınlaştırılması konusunda karar birliğine vardılar.

Bu anlaşma, her iki ülkenin politik alanda gösterdikleri dayanışmanın yanı sıra ekonomilerine fayda sağlayacak mal ve hizmetlerin değişimi için de çalışılmasını; uzmanlaştıkları teknolojileri birbirlerine entegre etmek için yardımcı olunmasını, ulusal çıkarları doğrultusunda, diğer ülkelerle birlikte ortak yatırım uygulamalarının gerçekleştirilmesini, ortak kültür ve kimliğin korunması için kültürel organizasyonların düzenlenmesini içeriyordu.

Bu kararla doğan birlikteliğin meyveleri hemen toplanmaya başladı. Her iki ülke ticaret, ulaşım, eğitim ve sağlık konularında bir çok işbirliğini hızla hayata geçirdi.

27 – 28 Nisan 2005’de Havana, Küba’da yapılan 1. ALBA Konferansı’nda, onlarca konuda iş birliği anlaşmaları yapıldı. Bunlardan bazılarına göre;

Küba, ekipman ve personel, Venezuella da sermaye desteği sağlayacak; bu sayede, her iki ülkede inşaat projeleri gerçekleşecek; Küba, her yıl Venezuella’dan gelecek 2,000 üniversite öğrencisine burs verecek; Küba’nın kendini kanıtlamış sağlık sisteminin, Venezuella sağlık sistemine destek vermesi için binlerce tıp uzmanı bu ülkede çalışmaya gidecek; Venezuella, petrol ve diğer enerji alanlarındaki tecrübelerini, teknolojisini Küba’yla paylaşacak; Küba da, 100,000 fakir Venezuella vatandaşının göz tedavilerini üstlenecek.

Bu Konferansı ben de izleme fırsatı buldum. Konferansın açılış konuşmalarını yapan Fidel ve Chávez, iki dost olarak, zaman zaman birbirleriyle ve delegelerle adeta şakalaştılar; çok rahat ve samimi davranışlarıyla ALBA’nın hedeflerini anlattılar. Konferans, adeta bir Latin Amerika festivali gibiydi. Meslek kuruluşları, sanatçılar, öğrenciler, öğretim görevlilerinden oluşan birçok delege, çalışma gruplarında fikirlerini paylaştı, neler yapılabileceğini konuştu. Bu toplantının kararları hızla uygulamaya kondu;

Haziran ayında Havana’da yapılan 1. ALBA oyunlarında bir araya gelen sporcular birçok olimpik dalda yarıştılar.

18 Temmuz’da Chávez’in Peru’ya yaptığı ziyarette, Peru’nun ALBA’ya katılımı konusunda toplantılar yapıldı.

Her iki ülke de, Simon Bolivar ve Jose Marti’nin açtığı yoldan gitmekte, kararlı gözüküyor.

ALBA, güçlü bir topluluğun, daha az güçlü topluluklara ekonomik ve siyasi baskı yoluyla yardım ediyormuş gibi görünmesini değil, sömürmeden paylaşarak, herkesin kendi uzmanlığını kullanmasına olanak veren, birlikte kalkınabileceklerini gösteren, ALCA’ya göre, sosyal politikaları ve insancıl tarafı daha ağır basan bir model olarak ortaya çıktı.

Yıllardır ülkemizde dışarıdan dayatılarak uygulanan, “özelleştirme” temelli kalkınma programlarının ve uygulamalarının sonucunda ya işsizliğe ya da daha az ücretlerle çalışmaya mahkum edilen bizler, aslında dünyanın öte ucunda benzer kaderi paylaşan Latin Amerika’lılardan çokta farklı değiliz.

Onlar bir alternatif üreterek, hep birlikte, neo-liberal ve yeni emperyalist taktiklere göğüs gerebiliyorlarsa, biz de kendi coğrafyamıza, insanımıza, kültürümüze uygun kısaca bize özgü çıkarımlar yapabilmeliyiz.

Fotoğraf: Serpil Yıldız

6 yorum:

Adsız dedi ki...

helal olsun!!!

Rebeka Behar

Adsız dedi ki...

benden de bir Bravo Venezuella ve Kübaya..
Çok teşekkür ederim bu güzel yazı için..


Halparslan

Adsız dedi ki...

Bu yazıyı okurken hayal kurdum... Bir ABD devlet başkanı çıksa ve Küba'ya uygulanan ambargoyu kaldırsa ve de Küba'ya resmi ziyaret yapıp, Küba yönetimine bütün ürettiklerini satın alacağını söylese ne olur diye?...
Elinize sağlık...


Filiz

Adsız dedi ki...

Gayet guzel bir yazi olmus resimlerle birlikte. Ellerinize saglik.


Nur Aykanat

Adsız dedi ki...

ALBA umut veriyor insana..Paylasim, esit iliski, sosyal politikalar,..Korkarim ki, neo-liberalizme, yeni emperyalizme alternatif uretilemezse bu kez olacaklar eskisine oranla cok daha fazla insanin felaketine mal olacak.
Tesekurler, Cuneyt Goksu .


Tirtil

Adsız dedi ki...

Sevgili Serpil ve Cüneyt, Yazınız ve paylaştığınız içerik ustaca kaleme alınmış. Ciddi bir birikimin ve çabanın ürünü. Her ikinizin de emeklerine, yüreklerine sağlık.. Paylaştığınız ve yazdığınız için kendi adıma teşekkür ediyorum. Güzelliklerle kalın emi


Suna Kelesoglu