1 May 2005

Havana’da 1 Mayıs














1 Mayıs’ın “Çalışanların Bayramı” olduğunun kabulü, 100 yıl öncesine kadar uzanır. “Labor Day” yani “Emeğin Günü”, Eylül ayının ilk Pazartesi günü kutlanmak üzere, ABD’de ortaya çıkmış ve burada yaşayan işçilerin sosyal ve ekonomik başarılarına adanmış. İlk kutlama, 5 Eylül 1882’de Newyork Merkezi İşçi Sendikası tarafından düzenlemiş. Ertesi yıl, bu tarih ulusal tatil olarak da kabul görmüş ve her yıl uygulanmaya başlamış. Sonraki yıllarda, 1 Mayıs ya da “May Day”, Sosyalist hareket tarafından “İşçi Bayramı”nın kutlandığı bir tarih olarak bütün dünyada genel bir kabul gördü.

1 Mayıs dendiğinde, 1977’deki, kanlı “Taksim Mitingi” aklıma gelir hep. O zamanlar henüz on yaşında bir çocuktum. O gün, babamın omzunda Beşiktaş’tan Dolmabahçe’ye kadar yürümüş, ağabeyimi Taksim’e uğurlamıştık. Sonrası kötü anılarla dolu…

15 Nisan – 8 Mayıs 2005 tarihleri arasında yaptığımız 2. Küba gezisinin plan aşamasında, özellikle birşeye şeye dikkat etmiştik: 1 Mayıs’ta Havana Devrim Meydanı’nda bulunup, “başka bir dünyanın var olabileceğini” kanıtlamış Küba halkının, bu etkinliğe nasıl hazırlandığını, etkinliği nasıl düzenlediğini ve kutladığını görmek istiyorduk.

Küba’da hemen her şehirde devrim meydanları var: Havana Jose Marti Devrim Meydanı, Santiago de Cuba 26 Temmuz Meydanı ve Che’nin mozolesinin bulunduğu Santa Clara Devrim meydanı gibi. Bunlar aşırı kalabalık kitleleri taşıyabilecek büyüklükteki meydanlar. Bana göre, bunlar arasındaki en önemli, en görkemli ve tarihi olanı Jose Marti Devrim Meydanı.

Küba’ya gazeteci akreditasyonuyla gitmemize karşın, 1 Mayıs kutlamalarına katılabilmek için yeniden izin alınması gerekiyordu. “May Day”den 2 gün önce, Havana Uluslararası Basın Merkezi’nde 1 Mayıs gününe ilişkin kısa ve özel bir brifing verildi. Toplantı bitiminde, sadece o gün geçerli olan kimlik kartlarımızı ve güvenliğe kim olduğumuzu anlatan kısa, İspanyolca notlarımızı aldık. 1 Mayıs sabahı saat 07:00’de alanın kenarındaki basın merkezinde olacaktık.

Kutlama’dan bir gün önce hazırlıkları merak ederek Meydan’a gittik. Aslında, Havana’da, şehrin bir çok yerinde dikkat çekecek sayıda ya da büyüklükte ne afiş ve pankart vardı, ama etkinliğin yapılacağı Meydan’a bakan binaların neredeyse tamamına sloganlar, afişler ve resimlerin olduğu devasa büyüklükte bez panolar asılmıştı. Özellike “Vamos Bien” yani “İyi Gidiyoruz” panoları dikkat çekiyordu-Küba, son yıllarda işlerin daha da iyi gittiğini vurgulamak için bu sloganı kullanıyor. Devrim Meydanı’nda konuşmanın yapılacağı kürsü ve sahne Jose Marti heykelinin hemen önüne kurulmuştu. Sahnenin iki yanında, sahneyi karşıdan görecek biçimde düzenlenmiş iki yüksek platform bulunuyordu. Bu bölüm uluslararası basın kuruluşları icin ayrılmıştı. Meydandaki görevliler, oradan oraya gruplar halinde koşturup, öğrencilerin, sendikaların, meslek örgütlerinin alanın neresinde duracağının planlarını yaparken, kutlamalar sırasında gösteri yapacak öğrenciler, askerler, sanatçılarsa Jose Marti heykelinin gölgesine çekilmiş prova sıralarını bekliyorlardı. Herkesin topyekün bir hazırlık içinde olduğu apaçık ortadaydı. Alandan ayrılırken, çevreye barikatlar çekiliyor alan “May Day”e kadar araç girişine kapatılıyordu.

1 Mayıs sabahı...

Akşamdan hazırladığımız fotoğraf çantalarını, ekipmanları kuşanıp, kendimizi hemen dışarı attık. Havana Libre otelinin köşesinden kolayca taksi bulacağımızı düşünüyorduk. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı! Yollar taşıt trafiğine kapatılmıştı; şehir dışından gelenlerle birlikte bir insan seli akıyordu sokaklarda. Herkes gibi biz de, sabahın saat 03:00’ünde, yürümeye başladık. “Kırmızı“ t-shirt giyen kalabalığa ve günün anlamına uyum göstermek için biz de kırmızı giymiştik. Bir süre yürümeyi sürdürdük, ancak bu hızla basın merkezine erişmemiz mümkün olamayacaktı. Çünkü kalabalık zaman zaman duruyor, arkadan gelen kamyon ya da otobüslere yol veriliyor, solganlar atılıyor, sonra yola yeniden devam ediliyordu. Boş bir taksiye rast geldik. İtiraz etmesine hiç fırsat vermemek için hemen bindik; basın kartlarımızı ve Basın Merkezi’nden aldığımız İspanyolca notu gösterince, yola koyulduk. Ara sokaklardan gire çıka yavaş yavaş Meydan’a yaklaştık; en azından heykeli uzaktan görebiliyorduk, ama önümüzde bir insan seli vardı. Şöför, zaman zaman yolu kesen polislere bizim kartı gösterip uzun uzun anlatıyor, polisler bizi gözleriyle inceliyor sonra yola yeniden devam ediyorduk. Sonunda alanın yaklaşık 500m. batı tarafında bulunan basın merkezine ulaştık. Henüz gelen yoktu. X-ray cihazının yanındaki iskemlelere iliştik ve dinlenmeye çalıştık bir süre. Yaklaşık 3 saat sürecek, yorucu bekleyişimiz başladı. Hava henüz aydınlanmamış olmasına karşın, meydandan oldukça coşkulu sesler geliyor; ve biz uzaktan duyduğumuz ama kime ait olduğunu göremediğimiz bu seslerin eşliğinde bekliyorduk. Bizden sonra ilk gelen, Uruguay’lı bir gazeteci oldu. Aslında fotoğrafçı olduğunu, son yıllarda dayanışmayı arttırmak adına her 1 Mayıs’ta Küba’ya geldiğini ve fotoğraflarıya ülkesine buradaki atmosferi aktardığını anlattı. Bir süre önce de, Kanada’lı üniversite öğrencileriyle geldiğini ve Konservatuar’daki müzik aletlerinin tamiri konusunda bir atölye çalışmasına katıldığını anlattı. Zaman ilerledikçe, 3 gün önce katıldığımız, Fidel ve Chavez’inde birer konuşma yaptıkları ALBA konferansından tanışageldiğimiz basın mensupları gelmeye başladılar. İsimlerimiz yeniden yazıldı ve toplandı, kartlarımız kontrol edildi, bütün ekipmanlar köpekler tarafından koklandı, bizlerle beraber x-ray’den geçti ve etiketlendi. Önce Küba Haber Ajansı’nın ekibi alana doğru yola çıktı. Her ekip, bir görevli eşliğinde gönderiliyordu. Ekipler birer birer gidiyor, bizim adımız hâlâ okunmadığından geriliyorduk. Neyse sonunda adımız okunduğunda, AP, NBC muhabirleri ve Uruguay’lı gazetecinin de aramızda olduğu kalabalık bir grup halinde yürüyüşe geçtik. Diğerleri oldukça tecrübeli olduğundan, platformda en iyi yeri kapmak için acele ediyorlardı, ama ekip lideri Küba’lı görevli her defasında öne geçmelerini engelledi; kendince adaleti sağlamaya çalışıyordu. Alanın kenarında barikatlarla ayrılmış dar bir yoldan, halkın arasından geçerek, kürsü ve sahnenin her iki tarafındaki platformlara doğru yaklaştık. Görevlisinden halkına tüm Kübalılar basına karşı son derece saygılı ve özenliydi. Işık ve güneş koşullarını da düşünerek soldaki platformu seçtik. Burada da ufak bir yer kapma arbadesi olduysa da, bir iki didişmeden sonra herkes yerini buldu. Yavaş yavaş doğmaya başlayan güneşle birlikte 1 Milyon Kübalı ve Küba Dostunun toplandığı alan daha iyi seçilmeye başladı.

Bolivya, Paraguay, Venezuela, Şili, Brezilya, Küba ve daha birçok Latin Amerika ülkesinin bayraklarını sallayan coşkulu bir kalabalık alanı doldurmuştu. Bulunduğumuz platformun önündeki sahne ve kürsünün arkasında davetlilerin oturduğu iskemleler vardı. Herkesin elinde kağıttan, tahta saplı ufak Küba bayrakları vardı.

Topluluğa dikkatle baktığımda, bir hemşirenin yanındaki askeri, bir çocuğun yanındaki yaşlı kadını, elindeki bayrağı coşkuyla sallayan genç beyaz bir erkeğin yanında, bastonuna dayanmış dinlenen yaşlı tonton zenci birini görebiliyordum. Küba dışından gelen kafileler alana giriş yaparken, bir “resm-i geçit” edasında bir bir önümüzden geçiyorlardı bu sırada Yunanistan kafilesi de giriş yaptı. Onları kadraja aldığımızda, kafile başkanı göğsümdeki ay-yıldızı görüp başıyla selâmladı, selâmlaştık.

Dikkatimi çeken bir diğer durum da, alanda bir tane bile silahlı görevlinin, zırhlı aracın göze çarpmıyor oluşuydu; silahlı dediysem uzun namlulu, kasklı, polis veya asker olduğu her halinden belli olan figürler! Ülkemizde kutlanan 1 Mayıs veya benzeri herhangi bir kitlesel toplantıyı ya da mitingi düşününce bu oldukça önemli bir ayrıntıydı. Herhangi bir güvenlik kaygısının olmadığı apaçıktı.

Fidel’de bizim geldiğimiz yoldan siyah bir Mersedes ve tek araçlık “kocaman“ bir konvoyla alana geldi. Araçtan inip kürsünün arkasındaki koltuğuna doğru ilerlerken, çevresinde siyah gözlüklü, takım elbiseli bir koruma ordusu yerine çocuklar vardı. Bu arada platformdaki basın mensupları çıldırmış gibi fotoğraf çekme telaşına düşmüşlerdi. Commandante yerine oturmadan elindeki ufak Küba bayrağıyla kalabalığı selamlarken, herkes “Fidel... Fidel...“ diyerek tempo tutuyordu. Sol tarafında Bolivya’dan gelen, MAS (Sosyalizme Doğru Hareket) partisinin lideri Evo Morales vardı. Yabancı ülkelerin delegasyon temsilcilerinin kısa konuşmalarıyla etkinlik başladı. Zaman zaman kürsüden sloganlar atılıyor ve kalabalıkta organize bir şekilde o küçük bayrakları sallayarak cevap veriyordu. 1 Milyon kişinin aynı anda yaptığı bu coşkulu hareketin görüntüsü gerçekten göz kamaştırıcı. Konuşmaların arasında Müzik Grupları minik konserler veriyor, bale ve dans gösterileri yapılıyordu. Bu haliyle aslında 19 Mayıs gösterilerini andıran bir hali de vardı bu etkinliğin. Bir ara bütün meslek gruplarını, kamu görevlilerini, öğrencileri temsil eden kızlı, erkekli grupların kürsü önünde dizilişleri de oldukça etkileyiciydi. ABD’den gelen bir konuk konuşmacı oldukça ilgi çekti. Amerika İşçi Sendikalarını temsil eden bu konuğun yaptığı konuşmayı, Fidel ayakta alkışladı. Bütün konuşmaların hemen hemen ortak konusu ABD’nin terörizm karşıtı politikalarındaki çifte standartların vurgulanması, ABD’de tutuklu bulunan 5 Kübalı, Guantanamo’daki tutuklular ve Irak işgaliydi.

Bir yandan etkinliği takip etmeye, bir yandan da alandakilerin ve konuşmacıların heyecanlarını da fotoğraf karelerimize sığdırmaya çalışıyorduk. Platformdan inmemiz yasaktı. Bütün meydanı geniş açıyla görüntüleyebilecek tek yer kürsünün hemen arkasındaki Jose Marti heykelinin önündeki alandı. Ancak birer birer, izin alıp isim yazdırarak ve bir görevlinin eşliğinde buraya gidip fotoğraf çekmemize izin verildi.

Fidel kürsüye en son çıktı. Önce bütün konuşmacıları tek tek tebrik etti. 1,5 saat hiç ara vermeden yaptığı konuşması sırasında gazeteciler beşerli gruplar halinde platformadan alınarak, yakın çekip yapabilmeleri için kürsünün daha yakınına götürüldüler.

Fidel’i konuşurken fotoğraflamak gerçekten çok zor, çünkü konuşmasını desteklemek için, çok fazla hareket edip, ellerini ve mimiklerini sürekli kullanıyor. Bir kaza sonucu düşüp sağ omzunu incittiğinden, eli istem dışı olarak konuşurken genellikle hep omuzunda. Zaman zaman çok sinirleniyor, bazen de politik espriler yapıyor. Konuşmanının metnini daha sonra basın merkezinden sağladık. Fidel konuşmasını

“Hasta La Victoria Siempre (Zafere kadar, daima)”
“Venceremos (Kazanacağız)”
“Patria o Muerte! (Vatan ya da ölüm!)”

sloganlarıyla tamamladı. Koltuğuna oturmadan, Elian Gonzales’i de yanına alarak Siyah Mersedes’ine binip alandan ayrıldı. 1 Milyon kişi o kocaman alanı tamı tamına yarım saat içinde boşalttı. Alana açılan bütün cadde ve sokaklardan merkeze doğru yaklaşan bir sürü kamyon ve ellerinde süpürgelerle insanlar, çok organize bir şekilde, çöp, kağıt, her ne varsa temizlemeye başladılar. Sokaklar yıkandı ve portatif tuvaletler toplandı.

Barış içinde yaşayan Küba, 1 Mayıs’ı da barış içinde kutladı.

Örnek olması dileğiyle…

Hiç yorum yok: