30 Kas 2004

Filistin Aslanı Yasser Arafat

Mohammed Abdel-Raouf Arafat As Qudwa al-Hussaeini, Filistinli bir ailenin çocuğu olarak Kahire’de, 1929’da doğdu. Annesinin ölümünün ardından, Küdüs’deki amcasının yanına gönderildiğinde henüz beş yaşındaydı ve İngiliz kurallarıyla tanışmıştı; askerler bir gece yarısı evlerini basmış, evdekileri dövmüş ve bütün eşyaları paramparça etmişlerdi. Dört sene sonra Kahire’ye geri döndü. İngiliz ve Yahudilere karşı savaşan Filistin örgütlerine silah kaçakçılığı yaptığındaysa onyedi yaşındaydı.
Ondokuz yaşında, Gaza’da Arap-İsrail savaşında yer aldı. Savaşın sonunda kurulan İsrail Devleti onu umutsuzluğa düşürmüştü. Texas Üniversitesi’ne yaptığı başvuru kabul edildi ve eğitimine başladı. Fakat, “Bağımsız Filistin” hayalinden hiç vazgeçmedi. Bu yüzden Kahire Üniversitesi’ne, mühendislik eğitimi almak üzere geri döndü, ancak çoğu zamanını Filistin öğrenci birliği lideri olarak harcadı.

1956’da mezun olduktan sonra, Kuveyt’de çalışmaya başladı; kalan boş zamanını ise siyasi çalışmalara ayırıyordu. 1958’de, İsrail’e karşı silahlı mücadeleyi destekleyen, Al-Fatah’i kurdu; 1964’te de Kuveyt’i terkedip, bütün zamanını devrimci faaliyetlere harcamak ve Al-Fatah’in çalışmalarını organize etmek için, Ürdün’e geçti. Aynı yıl, Arap ülkelerinin desteğiyle, bağımsız Filistin için çalışan birçok gurubu birleştiren Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu.

FKÖ, Al-Fatah’ın aksine, Arap ülkelerinin kontrolünde, “pasif” ve “silahsız” bir siyaset yürütülmesi taraftarıydı; 1967’deki Altı-Gün savaşında Arap’ların İsrail’e bir defa daha yenilmesiyle, Al-Fatah, FKÖ’nün içindeki en güçlü grup olarak öne çıktı; Arafat FKÖ başkanlığına seçildi.

FKÖ, artık Arap ülkelerinin kontrolündeki Filistinlileri sessiz tutmak için kurulmuş “kukla” bir örgüt değil, bağımsız Filistini savunan, Ürdün’de faaliyet gösteren bir organizasyon halini aldı. Fakat Ürdün Kralı Hüseyin, İsrail’den gelen saldırılara dayanamayıp, FKÖ’nü ülkeden gönderdi. Bunun üzerine, Arafat örgütü önce Lübnan’a, oradan da Tunus’a taşıdı.

FKÖ Lübnan’dan çıkarıldığında, zor zamanlar yaşandı. Birinci “intifada”, protesto, başladığında, daha da güçlenen Arafat, bütün dünyanın dikkatini Filistin sorununa yeniden çekmeyi başarmıştı. Birleşmiş Milletler’de özel bir oturumda yaptığı konuşmada, radikal bir politika değişikliği yaparak, “Ortadoğu krizinde, Filistin, İsrail ve bütün komşuların barış ve güvenlik içinde yaşama hakkı olduğunu” savundu.

İsrail’le başlayan barış görüşmeleri, 1990’daki I. Körfez savaşında tıkandı ama, 1993’de Yitzhak Rabin dönemindeki görüşmeler tamamlandığında, presipler üzerinde anlaşma yapılmıştı.

1994’de, Ortadoğu barışına yaptıkları katkılarından dolayı Nobel Barış ödülünü, Yitzhak Rabin ve Shimon Peres’le paylaşarak aldı, Aynı yıl, 27 sene ayrı kaldığı Gaza’ya geri döndü.

Arafat, 1996’da, Filistin’de yapılan seçimlerde başkan seçildi. Fakat bölgedeki diğer Arap rejimleri gibi, Arafat yönetimi de demokratik olmak yerine daha totaliter bir yönetim tarzını benimsemişti.

İsrail’de, sağcı Benjamin Netanyahu’nun 1996’da iktidara gelmesiyle görüşmeler yavaşladı; hiç bir zaman da eskisi gibi olamadı.

Şaron döneminde, karargâhı olan Ramallah’dan çıkmasına izin verilmedi. Yıllardır sürdürdüğü varolma savaşında, düşmanın eşitsiz gücü karşısında ayakta kalabilmek için yaptıklarına rağmen, Filistinlilere karşı uygulanan “devlet terörü”, Arafat için bile çıldırtıcıydı. Son yıllarda tek tek, ustaca öldürülen diğer liderler için birşey yapamadı.

Arafat’ın hayatı, sürekli, bir ülkeden diğerine, Filistin davasını anlatmak ve destek bulmak için seyahatlerle geçti. Hep gizlilik içinde yaşadı ve bu gizlilik içinde Suha Tawil’le evlendi. İsrail’in sayısız saldırısından ve Libya çölüne düşen uçağından sağ olarak kurtulabildi.

1970’lerde KGB adına çalıştığı ve FKÖ’nün kuruluş sürecinde oradan destek aldığı iddiaları, çok sonra ortaya atıldı.

O, kimsenin toprağını istemedi; Araplarda az görülen bir direnişle, yıllar boyu halkını ve bağımsız Filistin’i düşündü; emperyalist olmadı. Eğer ayağa kalkacak gücü olsaydı, okyanusun ötesinden kalkıp gelmiş eşkiyayla, Irak’ta savaştığını da görebilecektik.

O’nu, Birleşmiş Milletler’de konuşma şansı yakaladığı bir günün ardından, Rauf Denktaş’la aralarında geçen bir diyalogda söylediği şu sözlerle hatırlayacağım: “Senin arkanda kocaman bir Türkiye var, benimse öldüğümde gömüleceğim bir toprağım bile yok!”

Yolun açık olsun Filistin Aslanı…

Kaynaklar:
http://nobelprize.org/peace/laureates/1994/arafat-bio.html
http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Terrorism/arafatkgb.html

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhabalar,

Oldukça yoğun ve hızlı geçen bir günün ardından çok geç oturabildim bizim emektar matbaanın başına. Bayram nedeniyle zorunlu olarak gireceğimiz tatil öncesi hem güzel bir Kahve Molası hazırlamak hem de birşeyler karalamak istiyordum. Günahıyla sevabıyla halkına adanmış bir onurlu yaşamın ardından kaybedilen Arafat'ın ardından belki birşeyler yazabilirim diye aklımdan geçiyordu. Ancak sevgili Cüneyt öyle güzel yazmışki yazılması gerekenleri, bana fazla birşey bırakmamış. Ne diyelim, Allah rahmet eylesin. Filistin halkını birarada tutmayı becerebilmiş bir liderden sonra siyasi tablo ne hal alacak bekleyip göreceğiz.

Edi...

Adsız dedi ki...

Tum romantik surgunlerin kaderidir yurdun dan uzaklarda olmek, tipki Mikhail Bakunin, Alexander Herzen gibi. Sair de diyor ya; “buyuk asklar yolculuklarda baslar, ne seruvenciler duser yollara, onlar ki dunyanin son umudu, soylari tukenmeyen birer sahindiler…”

Wyn

Adsız dedi ki...

evet bir mücadele adamı olan yaser arafat aramızdan ayrıldı..nasıl ayrıldısı belki ayrı tartışma konusu..ancak bir gerçek varki oda müslümanım diyenlerin haller aleminde dolaşması..evet ben müslümanım diyen devletlerin ızdırap içinde sarsılmaları gerekir. bir devre imzasını koymuş olan bu adam kadar olamayanlarda var..biz kendi milletimize baktığımız zaman rauf denktaşı görürüz. oda davasından vazgeçmedi..geçecek gibi görünmüyorda oda acıları bildiği için hep bağımsızlık istiyor...bahsettiğiniz arakasında türkiye olma durumuna gelince..antalyada bir sempozyumda hedefsiz adımlarla sona doğru götürülmekte kıbrıs diyor..evet demekki eğer allah kendine daha ömür verirse onunda mı toprağı olmayacak??allah sakınsın..ancak böyle düşündürenler de utansın..

Haldem

Adsız dedi ki...

Önümüzden bir tarih akıp gidiyor. Ben doğduğumda, O savaşıyordu. O'nun yanında, bütün ömrünü savaşla tüketmiş sayısız Filistinli olmalı. "Savaşın" aç gözünü doyurmanın bir yolu var mı? Varsa da, bu yolu insanlık bulacak mı?.. O'nun Halkı savaşız, ölümsüz, özgür günlere hasretini giderebilecek mi?

Serpil Yıldız

Adsız dedi ki...

Yaşadığı sürece huzur yüzü göremeyen bu Büyük Liderin, bundan böyle yattığı yerde huzur içinde uyuyabilmesi için, onunla birlikte bu davaya inanmış Filistin halkının yıllardır hakettiği özgürlük ve bağımsızlığına, gaspedilmiş topraklarına en yakın gelecekte kavuşmasını ve Filistin Aslanı ARAFAT'a Tanrı'dan bol rahmet diliyorum. Filistin halkının başı sağolsun.

Teyzuş

Adsız dedi ki...

Rauf Denktaş'a söyledikleri beni de çok vurmuştu, harika yazmışsın, sağol dostum...

eniSTe

Adsız dedi ki...

arafat hakkinda bizi bilgilendirdiginiz icin sagolun. yazida benim merak ettigim bir konuyu goremedim ama belki cevabi biliyorsunuzdur. bildiklerinizi paylasirsaniz sevinirim. arafat'in servetinin kaynagi ne idi? bu servet ne kadardi, neredeydi ve neden arafat adina saklanmaktaydi? suha hanima baglanan astronomik maaslari haketmek icin suha hanim ne yapti? arafat'in servetinden sokaktaki filistinli vatandasa dusen ne olmustur? yoksa politik bir guc kavgasinin icinde koz olarak kullanilan bir servet midir bu? sadece yandas ve fedai satin almak icin kullanilmis ve neticede filistin halkinin izdirabini kroniklestirmekten baska bir ise yaramamis midir? kaynagi nedir? filistin halki icin verilen/bagislanan/kazanilan para acaba neleri finanse etmis, hangi amacla kimler tarafindan kullanilmistir? selamlar ve tesekkurler.

Rebeka Behar

Adsız dedi ki...

Benim burada edecek birkac lafim olacak. Cuneyt doyurucu bir biyografi sunmus, bu anlatilanlarin disinda ve yorumlarda bahsedilenler ile olayi biraz daha acabiliriz. Sadece, Cuneyt'in Arafat i overken kullandigi "asla emperyalist olmadi" sozu bagimsizlik pesindeki bir insan icin emperyalizmi dusunmek biraz kopuk ve iliskisiz geldi bunu soylemek istedim. Her ne sekilde Filistin davasini dunyay tanitmakta basrolu oynadi Yasser Arafat (al ammar=kurucu diye aniliyor). Fakat sectigi yolu begenmeyen cok insan var, mesela Seda Demirel hanimin soyledigi bir Gandhi gibi siddeti barindirmayan bir direnis icinde olmadi, nede bir Martin luther King gibi activist olabildi. Arafat in kendi sozleri ile davasina sapanla tanklara karsi koyan cocuklar kadar sahip cikmadi buyukler, buyuzden minik generallerim diye adlandiriyordu cocuklari. Baris yolunda Clinton un arabulucu ile rabin ve Arafat arasinda baris konularinda cok ileri adimlar atildi, barak ile hemen hemen istedigi topraklarin 95% sine kavusabilen bir anlatsma imzalayabilecegi soylense de yine de Israil su'yun oldugu kaynaklari kendinde tutuyordu ve onemli yollari kendinde birakiyordu, yani barisi Arafat istemedi diye yargi yapmak agir bir itham olur. arafat'in Turkiye den istediklerini ben asla makul ve mantikli bir istek olarak gormedim, cok zaman Turkiye den imkansizi yapmasini istemesi bilmiyorum belki arap dunyasina Turkiyeden birsey ummuyorum mesaji idi belkide baska sey. Zaten bizim basbakan ve ana muhalaefet partisi lderine torenlerde yaptiklari ile bu davada Turkiye tarafsiz kaldi dedirtebiliyor. Bu arada sonunun Rabin veya Sedat gibi olmasindan cekinmis olabilecegi soylenir. Netanyahu ise bagimsiz filistine gecisin zaman yayilmasi taraftari idi, ve barak ile kacan firsattan sonra Arafat in bir daha boylesi bir baris ortami yakalamasi zor gorunuyordu. Sharon ikinci kez secildiginde Arafatsiz bir donem olsun diye soyleniyordu, hani bizde som agizlilik mi denir, kuzey amerikada biraz daha kibarlasmis "agzi tanrinin kulagina yakin" deniyor. Mahmud Abbas in daha ilimli olabilecegi ve barisin gelebilecegi tahmini yapiliyor ama Filistinliler sanirim israil de tutsak burgati yi secmek istiyorlar. PARA olayi, Arafat in Oslo anlasmasi (94 yada 95) geregi Israil den her yil para yardimi aldigini biliyorum ve Israil bu yrdimi direk Arafat adina yapiyor. Kuveyt de 8 yillikinsaat muhendisligi kariyeri var arafat in ve saglam iliskiler icerisinde bu ulke ile (I. Korfez savasininda Irak aleyhine demecler vermistir), ve ulkeden gelen yardimlarin da arafat in adina yapildigi soyleniyor, arafatin da bu paralar ile kendine yandas satin aldigi soylenir. Peki neden Israil arafat adina verir parayi bunu bilmiyorum. FKO nun sekreteri Suha hanim ile evlenen Arafat'in hesaplarinin karisi taafindan tutuldugu soylenir. Arafat in olumu icin Suha hanim kontrollu sekilde zehirlendigini soyluyordu Fransaya kaldirilmadan once, hastane raporlari aciklanmadi sanirim ama kanser olmadigi yolunda iddialar vardi. Arafat'in Rauf Denktas a soyledigi sozleri ben sahsen cok onemli bulmuyorum, Turkiye'nin (Turklerin) durumu asla bir Arap ulkesi gibi olmadi (uzun sureli istila ve somuru), bunu da Rauf bey sanirim kendisine soylemistir. Iyi bayramlar

Keystone

Adsız dedi ki...

yorumlar genelde güzelde birisinin kürt halkı için söyledikleri bana saçma geldi..evet bir mücadele adamını basıl teröristlerle denk tutarsınız..kürtler bu topraklarda yaşıyorlar..arafatın derdi başka..arafat hakkı olmayan toprakları istemiyor..1948 yılında elinden alınan toprakları istiyor..magazin kafası ile ancak bu kadar düşünülür..filistin neresi israil neresi bilmek gerekir..ben birşey daha ilave etmek isterim..filistin devletinin elinden topraklarını şu an HSBC Bank'ın patronuna ait bir maden şirketi satın almış ve yahudilere vermiştir. bizim insanlarımız hani Advatage kartla cııııııııırt diye taksit yaptırıyorlarya o banka işte...saygılarımla

Haldem

Adsız dedi ki...

sayın behar; sadece bu derin merakınıza yardımcı olabilmek adına bu yazıyı yazıyorum. belki cevap niteliğinden uzaktır ancak karartıları aydınlatma adına bir gayreti de beraberinde taşımaktadır. Bahsettiğiniz paralarla ilgili şüpheler ve vehimler herkesin ortak kuşkusudur. Aslen filistinli olmayan hatta arap olmayan, bir şahsiyete bu kadar milyar dolarları emanet etmek elbette takdir edilecek, hazmı kolay bir durum değildir. ölünün arkasından gelde konuşma detirtecek cinsten bir mevzudur velhasıl. sözümona fransız ekolünün en ön safındaki değerli cumhurbaşkanının arafatın önünde öyle durması saygısını yinelemesini neye yoracağımı bilemedim. çünkü o noktada da arafatın o milyar dolarlık filistin nafakasını hanımına vermesini bir türlü anlayamıyordum. sonra aklıma şöyle bir şey geldi. arafat malumdur ki çok dar bir alanda üç yıl durmakta idi. ve bulunduğu yer bir devlet başkanlığı sarayıydı. ya da duvarları delik deşik edilmiş, uluslararası etikten mahrum bir şekilde adeta tecritten ziyade bütün dünyanın önünde mum ışığı altında yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışan bir yokluk hayatı. sonra o paraları nereye nasıl barındırabileceğini de düşünüyor insan elbette. filistinde hangi toprak parçası var ki, israilin canı sıkıldığında terörist damgası vuramayacağı, gasp edemeyeceği bir yer olsun. ve yakın geçmişte de israilin filistinde bir kaç bankayı terörist bankası diyerek lağv ettiği ve bütün menkul değerlerine el koyduğunu haber bültenlerinden biliyoruz. o açıdan sizinle aynı kuşkuyu taşıdığım ve niye filistin topraklarında olmadıklarını düşündüğüm kayıp milyar dolarların filistinde bulunmasına imkan verememiş olabilirdi arafat. yoksa, hayatında sadeliğin bas bas bağırdığı bu adam eğer vatanında o parayı saklayabileceğini bilseydi neden o denli dezenformasyona açık bir mevzuyu dillere malzeme yapmak isterdi ki.

Palamentra